Hamdi Altuntaş

1923 mü, 1071 mi, 1299 mu, 552 mi, 220 mi?

Hamdi Altuntaş

Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı. Gelin görün ki, ne devlette ne de millette 100’üncü yıl havası yok. 
Bana kalsa 1 Ocak’ta başlayan 31 Aralık’a kadar devam eden etkinlikler düzenler Türkiye Yüzyılını tüm dünya ile paylaşırdım. Üzerinde biraz düşünsem en az 100 çeşit etkinlik planlarım. Ancak bu konuda düşünme ve planlama işi milletin fertlerine değil devlete düşer. 
Peki neden yapılmıyor?
Acaba diyorum, ülkemizin kuruluş yılı olarak 1923 kabul edilmiyor mu?
1923 sadece yönetim şeklinin değiştiği bir yıl olarak mı değerlendiriliyor?
Osmanlı İmparatorluğu devam ediyor farz edilip kuruluş yılımız 1299’dur diye mi düşünülüyor? 
Ya da Anadolu’ya ayak bastığımız 1071 mi? 
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, daha geçen yıl yaptığı bir konuşmada “1071'den sonra 2071 inşallah bizim için ayrı bir vizyon olacak” demişti. 
1071 vurgusunun çok sık yapıldığını biliyoruz. Hatta 1453’den yola çıkılarak 2053 vurgusunun çok fazla kullanıldığına da şahidiz. 
Gerçi Cumhurbaşkanımızın geçen yıl yaptığı bir başka konuşmasında “Önümüzdeki yıl vasıl olacağımız Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına büyük bir heyecanla, şevkle, coşkuyla hazırlanıyoruz” ifadeleri de vardı. 
İşte o coşku neden yok, onu anlamıyorum. 
Şu hususu belirtmemiz gerekir ki, devletlerin kuruluş yılı olur; ama bir coğrafyanın kuruluş yılı olmaz. 1071, yeni yurdumuza girişimizin başlangıcıdır; ama hiçbir devletin kuruluş yılı değildir. 
1453 bir çağı kapatan fethin yıldönümüdür; ama o da hiçbir devletin kuruluşu olarak kabul edilmez. 
Eğer 1923’ü değil başka tarihleri milat kabul edeceksek Türk adıyla ilk devletimiz olan Göktürk devletinin kurulduğu 552’ye, hatta Teoman Han’ın kurduğu Asya Hun Devleti’nin kuruluş yılı olan Milattan Önce 220’ye kadar gitmemiz gerekir.  
Aslında tartışmalara gerek yok.
Bu konuyu tarihçilere bırakmanın da anlamı yok. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılı bellidir. 
Milattan önceye uzanan köklerimizi unutacak değiliz. 
O kökler üzerinde filizlenmiş genç bir Cumhuriyetiz. 
Ve bu yıl 100’üncü yılımız. 
100’üncü yıl marşımız yok. 
100’üncü yıl coşkumuz yok.
100’üncü yıl şevkimiz yok. 
100’üncü yıl heyecanımız yok. 
Devlette yok, millette yok. 
Kabinede yok, mecliste yok, valiliklerde yok, belediyelerde yok, odalarda yok, derneklerde, sendikalarda, vakıflarda, üniversitelerde velhasıl hiçbir yerde yok. 
Çok geciktik; ama yarın başlasak diyorum. 
100’üncü yıl tişörtleri bastırsak, 100’üncü yıl rozetleri yaptırsak, 100’üncü yıl şapkaları, atkıları, kalemleri, çakmakları, kupa bardakları, ajandaları, tespihleri…
Hasılı Genç Cumhuriyet’in her ferdinde 100’üncü yıla ait bir anı bulunsa. 
Heyecanı ve coşkuyu yakalasak. 
Zararın neresinden dönsek kârdır… 

Yazarın Diğer Yazıları