Ahmet ZORLU

YARALI ÜLKEM ..

Ahmet ZORLU

Evet Yeni Türkiye Sinemasında vizyona sunulan ve yeniymiş gibi gösterilen bu filmi, millet daha önce bir kaç kez görmüştü.

Sadece oyuncular değişti.

Senarist aynı..
Bu filmin en heyecanlı sahnelerini 1959-1960 döneminde izlemişti Türk Milleti. 
Basın susturulmuş, tahkikat komisyonlarına mahkeme yetkisi verilmiş, 'Kral Çıplak' diyen gazeteciler cezaevlerine doldurulmuş, devletin içindeki karanlık noktalar Milleti galeyana getirecek provakasyonlara yönlendirilmişti,

Vatan Cephesi adı altında uydurma bir oluşum kurulmuş ve köylüler buraya 'Adınız Radyoda okunacak' diye kaydettirilmiş, Çanakkale'deki Mitinge Van'dan otobüslerle adam taşınmış, daha da vahimi o yıllarda her köy ikiye bölünmüş, ABD'den alınan yardımlar Cami Yaptırma Derneklerine dağıtılmış, her köyde bir zengin yaratılmıştı. 
O film, asker görüntüleri ile sona eriyordu.
1960 İhtilali sonrası yeni bir Anayasa yazılmış ve 1980 yılına kadar, eşitlik, özgürlük bakımından bu millet belki en rahat dönemini yaşamıştır. Ancak siyasette yetkilendirilen insanların 'İstemezükçü' uygulamaları sonucu senaryonun yazarı ABD, sağcı-solcu kavgasını filme montajlamış, 1980 askeri darbesi için zemin hazırlamıştı.
1980 Askeri Darbesi ile, bu günkü yoz toplum yapısı için gerekli zemin oluşturularak temeller atılmıştır. Demokrasi, Cumhuriyet, Bağımsızlık, Laiklik gibi insan merkezli uygulamaların yerine, 'Benim memurum işini bilir' denilerek rüşvetin, kayırmanın önü açılmış, 'Anayasayı bir kez ihlal etmekten bir şey olmaz' denilerek Anayasal ve yasal değerler ihlal edilmeye başlanmış, Anayasal kurumlar tukaka ilan edilerek değersizleştirilmiştir.

Orta direk söylemleri ile iktidar olanlar, Zenginlerin kapısında yatıp kalkmaya başlamış, ekonomi bir avuç rantiyenin talepleri doğrultusunda şekillendirilmiş, enflasyon ve faiz sarmalı içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Bir yanda millet ekonomik sıkıntıların kıskacında kıvranırken, diğer tarafta papatyalar devri, davulcu asım devri, jaguar devri başlatılmıştı. Bu şaşa ve safahat görüntüleri ise, 1980 darbesinden çıkan, milletin umut olarak gördüğü ANAP iktidarını tarihin çöp sepetine atmıştır.
Özal sonrası iktidar olan ve uygulamaya koyduğu bazı ekonomik düzenlemelerle kısa süreli dar ve sabit gelirliyi rahatlatan Refahyol Hükümeti, Türkiye'yi çağdaş dünyadan koparıp gerici arap şovenizminin kucağına oturtmaya kalkışınca ülkede 28 Şubat Süreci olarak adlandırılan süreç başlatılmış, islam dinini sermaye olarak kullanan sahte şeyhler, sahte alimlerin yedikleri herzeler ortalığa saçılmış ve hükümet istifa etmek zorunda kalmıştı.
Ancak temelleri 1980 ihtilali ile atılan gerici yapı boş durmamış, Erbakan'ın yerine karşımıza, 'Biz Milli Görüş Gömleğini çıkardık' diyen Recep Tayyip Erdoğan'ı çıkarmıştı.
Senaryo tıkır tıkır işliyordu. ABD, siyasal islamın temellerini Türkiye'de atmayı başarmıştı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın 'Biz BOP'un eş başkanıyız' sözleri bu gün bile kulaklarımdadır.
Abdullah Gül'ün da başrol oyuncularından biri olduğu AKP iktidarı kısa zamanda, 'Yoksulluk, yolsuzluk ve yasakları yok edeceğiz' söylemi ile kitlelerin umudu haline gelmişti. İlk 7-8 yıllık dönemde, topluma nefes aldıracak uygulamalar da gerçekleştirme şansı vardı ve kullandı bu iktidar. Zira 1980 sonrası yoz bir yapı vardı önlerinde ve pasını silerek milletin önüne koymayı başardılar. Daha da önemlisi, Cumhuriyet Tarihi boyunca elde edilen değerler ekonomimizi ayakta tutmayı başarıyordu.
Tek tek satıldı bu değerler. Listesini buraya alsam onlarca sayfa eder. 
Gelen eleştirilere de, 'Yol yapıyoruz ya' cevabı verdiler. 
Bir yandan da ABD'nin başlattığı Arap Baharı yangınına körükle gitmeyi sürdürdük. Tunus, Libya, Mısır, Suriye ateşine benzin taşıdık. Paramparça edildi bu ülkeler. 
Ama Arap Baharı o kadar sıcak geldi ki, Baharı icat edenlerin elini bile yakmaya başladı. 
Türkiye'nin içinde ise, 2011 yılından itibaren kanalizasyon borusu patladı. Etrafı koku sardı. Bu kez her seçim döneminde bir düşman icat ve ilan edildi Türkiye'de. Türk silahlı Kuvvetleri, Üniversiteler üzerine operasyonlar yapılırken ABD Menşeili Fetullah Gülen'e teslim edildi bir süre yargı , eğitim ve emniyet. Terör örgütü ile sıcak ilişkiler kuruldu. Analar ağlamasın dendi. Ancak bu süreç geçiciydi. Önce Fetullah Gülen ve ona inanan kesim terörist ilan edildi. Ardından Terör Örgütüne savaş başlatıldı. Kentler yıkıldı, güvenlik görevi verdiğimiz canlarımız gitti. Kentler bombalandı, insanlarımız onar onar öldü.
Yolsuzlukta uygulanan yöntemler şeytanı bile şaşırtacak boyuta ulaştı.
Yoksullukta rekora koşuyoruz.
Yasaklarda, yaşamanın bile yasaklanmak üzere olduğu bir dönem yaşıyoruz.
Daha da önemlisi nedir biliyor musunuz?
Gerici, yobaz, insan kesmeye meyilli karanlık zinniyetler TV kanallarında, dayatmalarda bulunuyor, üniversite öğretim üyesi devletin TRT'sinde 'Namaz kılmayan hayvandır' diyebilecek kadar ileri gidebiliyor.
Kadın, zararlı ve tehlikeli bir mahluk olarak sunuluyor, 6 yaşında kız ile 80 yaşındaki adamın evlenebileceğine dair fetvalar uçuşuyor ortalıkta.
Ve senaryonun yazarı, yeni başrol oyuncuları bulmak için Suriye ve Irak'ta Kürt kartını masaya sürdü.

Bir zamanların eş başkanının üstünü kalın çizgilerle çizdi.

Çizmekle kalsa iyi.

Bir bakan yardımcısı güzel ülkeme muhtıra veriyor, tehdit ediyor, bizimkilerde Tıssss bile çıkmıyor.
Bizans yanarken birilerinin Meleklerin cinsiyetini tartıştığı gibi, biz de her olumsuzluğu karanlık sahneler yaratarak unutturmaya çalışıyoruz.
Ama bitti.
Denizin dibi göründü..
Önemli olan ağır yaralı Türkiye'nin yatırılacağı hastanedeki doktorlar.
Bir türlü başlarını kaldırıp, yaralıya müdahale etmiyor..
Hala bir bölümü siyah, kalın camlı gözlükleri takmış, yaşananları görmemezlikten gelerek 'Dilsiz Şeytan Rolü' kapmaya çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları