Ahmet ZORLU

KORKUDAN SİNMEK..

Ahmet ZORLU

Her fırsatta yazıyor ve söylüyorum..

“Bir kentte kurumlar arası diyalog ve huzur yok ise, partizanlık zirve yaptı ise, o kentte huzur olmaz, üretim olmaz, baskı altındakiler bir gün toplu halde patlar ve pislikler ortaya saçılır” diye..

Ankara’da bir toplantı yapılıyor, konusu Kayseri.

Padişah boncuğu gibi diziliyor ‘memleket büyükleri!’, ama içlerinde şu anda Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç yok.

Büyükkılıç, bu toplantıya çağrılmadığını 2 ay sonra seslendirmek zorunda kalıyor. Düzenlediği alternatif toplantıda ise, Ankara Toplantısına Memduh Büyükkılıç’ı çağırmayanlar yok.

Ticaret Odası Başkanı Televizyon ekranından patlıyor ve sıralıyor;

“Kayseri’de önceden bu kadar dedikodu olmazdı, şimdi herkes birbirini ayağından çekiyor. Fitne fesattan vazgeçin, iş dünyasına zarar veriyorsunuz. Boğazköprünün kapalı olması Kayseriyi büyük zarara uğrattı. Ben bile iki dükkanımdan birini kapattım..”

Günaydın Sayın Gülsoy.

Yaşanan olumsuzluklar konusunda, her fırsatta “Odaların, demokratik kurumların üzerine ölü toprağı serpildi. Hiç kimse temsil ettiği kitlenin sıkıntılarını dile getirmiyor. En olumsuz uygulamalar konusunda bile, Kentin toplum öncüleri ya sessiz kalıyor, ya da yanlışı bile bile alınan kararı destekler açıklamalar yapıyor” dediğimde haklıymışım değil mi?

Durun daha bitmedi.

OSB Başkanı Tahir Nursaçan, nihayet baklayı ağzından çıkarıyor ve Olay Türk Tv ekranlarında, Kayseri Olay Gazetesinde daha vahim sözler sıralıyor.

Diyor ki Nursaçan;

“Bir üst akıl var, bizimle uğraşıyor. Kayseri Kamuoyunun tanıdığı ve bildiği bir üst akıl var. Aklaki olmayan bu arkadaşlara şunu söylemek isterim. Kayseri’de bu milleti temsil eden, bu millete hizmet eden spor kulüpleri var. 1 Mart’taki seçimlerde birileri birilerinin koltuğunun altına sığındı. Orada utanç verici hadiseyi tespit ettik. Arşivdeki bilgileri çalmışlar. Bu ahlaki bir durum değil. Bununla alakalı suç duyurusu da yaptık. Bizden önce ihalesiz arsa verildiğini belirledik.”

Görüyorsunuz, Sayın Gülsoy da, Sayın Nursaçan da parmakları ile birini, birilerini işaret ediyor. Ama şerlerinden korktukları için bu birinin, birilerinin adını telafuz etmekten de ısrarla geri duruyorlar.

Kentlerin ortak dinamikleri vardır.

Mesela ekonomik üs olarak görülebilecek Organize Sanayi Bölgeleri.

Esnafın, Tacirin, Sanayicinin sesi olması gereken odaları.

Kentin geleceği için kafa yoran isimlerin görev aldığı siyasi partilerin il başkanlıkları.

Türkiye sıralamasında, kentleri gururla temsil eden sanayi kuruluşları.

Haftada bir TV ekrarlarında gururla seyredilen spor kulüpleri.

Sergiledikleri performans ile ülkeye örnek yatırımlara imza atan belediyeleri.

Meclis kürsüsünde, her toplantıda kent ve ülke yararına yırtınması, sıkıntıları, sorunları kürsüden haykırması gereken milletvekilleri.

Ve sıraladığım kurumları, bir piyano melodisi mükemmelliğinde uyum içinde çalıştırması gereken, valisinden müdürüne kadar sıralanabilecek, kamu bürokrasisi.

Bu kurumlar arasında ip kopmuş ise, o kentte herkes birbirinin izine kurşun sıkar.

Bu kurumları yönetenler, öncelik olarak kendi koktuklarını korumayı gündeme almış, temsil ettikleri kitlenin derdini, tasasını, kaygısını bir kenara koymuş ise, o kentte hizmet olmaz, huzur olmaz, birliktelik olmaz.

Ben söyleyeyim, KTO ve OSB Başkanları yaşananları üstü kapalı da olsa dillendiren sadece iki isim.

Hangi kuruma giderseniz gidin, başındaki adam, kendisini oraya getiren siyasetçiyi veli-nimet olarak görüyor ve yönettiği kurum muhataplarının talepleri yerine, kendisini o makama oturtan siyasiye her sabah “Bir emriniz var mı efendim” sallayarak makamı idare etmeye çalışıyor.

Milletvekili, belediye başkanın adı geçtiğinde dudak büküyor.

Aynı partinin milletvekilleri aynı fotoğraf karesinde yer almamaya çalışıyor.

Kent, Birlik Vakfı’ndan, İlim Yayma Cemiyeti’nden, Tügva’dan, Okçular Vakfı’ndan idare edilmek isteniyor.

Daha Sayın Gülsoy ve Sayın Nursaçan’ın dile getirdikleri, büyük filmin fragmanı bile değil.

Gelinen noktada, tüm oda, dernek, sendika, birlik, federasyon, konfederasyon yöneticilerine çağrımdır.

Kendinizi yırtsanız bile, kullanım süresinizi belirleyen üst akıla yaranamazsınız.

O halde, üstlendiğiniz görevin sorumluluğu gereği, yaşananları, size yaşatılanları, yaşatanların isimleri ile ayrıntılı olarak kamuoyuna ilan edin.

Yani kaldırın kentin üzerindeki bu korku örtüsünü.

Aksi halde şimdilik sadece çatlayan testi, yakında tuzla buz olacak.

Zira bu kent 3-5 adamın kurduğu saadet zinciriyle prangalanacak kadar çaresiz ve zavallı olmadı hiçbir zaman, bu günkü kadar.

Yazarın Diğer Yazıları