Ahmet ZORLU

HALİMİZ..

Ahmet ZORLU

Biliyor musunuz, toplum olarak bir kamyon kasasına sıkıştırıldık ve adım adım bir yerlere doğru götürülüyoruz..

Azgın ve mutlu azınlığın hoyratça ezdiği, sömürdüğü, çaresiz, mutsuz ve sessiz çoğunluk haline geldik.

8 milyonu aşkın aile resmi belgeli olarak 650 liranın altında aylık gelirle yaşadığını kanıtladı böylece sağlık hizmetlerinden ücretsiz  yararlanma hakkı elde etti.

6 milyon dolayında Resmi Mültecimiz ve Sığınmacımız var.

Kamu hastanelerinde öncelikli hizmet alan.

Resmi istatistiklere göre güzel ülkemde 3 çift evleniyor, bir çift boşanıyor.

Ekim Ayı verileri ile Kasım verilerini karşılaştırdığınızda, bir aylık zaman diliminde işsiz sayısı 100 bin dolayında arttı.

Ama resmi işsizlik verilerine göre bu bir aylık süreçte resmi işsizlik düştü görülüyor.

Ülkedeki enflasyon, işsizlik rakamları ve diğer bazı veriler, iktidarın taleplerine göre düzenleniyor ve istenen oranlar resmi veri olarak bize sunuluyor.

O nedenle cebimizdeki, mutfağımızdaki, sağlığımızdaki, eğitimimizdeki, çarşı-pazardaki bizim enflasyonumuz yüzde 50, Hükümet-i Ali’mizin enflasyonu yerlerde sürünüyor!

Açlığın, hayat pahalılığının, geçim derdinin pençesindeki milyonların acınası durumu ne iktidarın, ne muhalefet oluşumlarının umurunda.

Onlar işi gücü bırakmış,  dünyada eşi benzeri görülmemiş bir rejimin kökleşmesine, güzel ülkemin kaderinin tek adamın iki dudağı arasına hapsedilmesi çalışmasına harç ve tuğla taşımaya devam ediyorlar.

Gençlik işsizlik bunalımında.

Sayın Cumhurbaşkanı ise ‘Neden evlenmiyorsunuz, evlenin 3 çocuk yapın’ derdinde.

Oysa, onun 3 çocuk önerisi ile ilk çıktığı dönemde buna inananların ve 3 çocuk yapanların 3 çocuğundan biri işsiz, diğeri üniversiteyi bitirdi atanamadı, 3.sü ise bunalıma girip intihar etti de, zat-ı alileri bunun farkında değil.

Neredeyse 30 yaşını aştığı halde evlenmeyenler tek tek toplanıp, sorguya alınacak.

Oysa gençlik, üniversite bitirdiği halde, bilgisini, birikimini üretime aktaracak zemin bulamadığı ve babasından harçlık almanın verdiği psikolojik bunalım yüzünden intihar noktasında.

Yabancı dil kurslarında sıra var.

Dil öğrenip kapağı dışarı atmak, artık Türk Gençliği’nin en temel ideali haline geldi.

Eskiden bu ülkenin çocuklarına, ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorulduğunda doktor, öğretmen, polis, itfaiyeci gibi meslekleri sıralarlardı. Şimdi ise ‘İyi bir eğitim alıp Almanyaya gideceğim’ diye cevap veriyorlar soruya, çocuklarımız.

Sıkıntı da burada başlıyor, iyi bir eğitim alma noktasında.

Baksanıza Kayseri’de eğitimin acınası haline.

Bazı okullarda İstiklal Marşı okunmuyor ve bunu savunan bir öğretmen sendikası yapılanması var.

Acı olanı ise, bu sendika onay vermezse okullara müdür atamak, yönetici tayin etmek neredeyse imkansız.

Ülkede ders kitapları bedava.

Ama içlerinde bilgi yok.

Bunu ranta çeviren bir sektör var, yardımcı ders kitapları yayımlayan yayınevleri ve dağıtımını yapan, devasa bir sektör.

Bu şirketler ile öğretmenler ve okul idarecileri arasında muhteşem bir saadet zinciri kurulmuş durumda.

Öğretmenin veya okul idarecisinin çocuğa tavsiye edeceği yardımcı kitabın adını, bazı öğretmen ve idarecilerin aldıkları ve alacakları avanta rakamı belirliyor.

Güzel ülkemin insanlarının yüzde 62’si, kamuda rüşvetsiz iş yaptırmanın neredeyse mümkün olmadığına inanıyor.

Adalete güven yerlerde sürünüyor.

Kamunun tüm imkanları İstanbul’a akıyor ama hiç kimse de çıkıp sormuyor, “Yahu bizim kentimiz başka bir cumhuriyette mi?’ diye.

Ve iktidar o kadar muhteşem eserler yapıyor ki;

Mesela İstanbul’a inşa edilen ve tüm dünyayı çatır çatır çatlatan 3. Havaalanı.

O kadar muhteşem ki, uçaklar inmeye kıyamıyor, kirlenir pistleri diye. Pas geçiyorlar.

Yaptığı köprüler, tüneller o kadar görkemli ki, her geçen sürücü dolar üzerinden para ödüyor, geçmeyenler de geçenlerin azlığından oluşan dolarla ödeme açığını kapatıyor.

Devletin merkezinden taşrasına kadar hangi kurumu ele alırsanız alın,  ‘Liyakat’ esası ortadan kalkmış, iktidar erkine ulaşabilenlerin çocukları görevlendiriliyor buralarda.

Eğitimi, sağlığı öğrencileri bir takım kerameti kendinden menkul, ‘dinci’ yapılara emanet ettik.

Maliyemiz ailenin emanetinde.

Savunmamız da, Kılıçdaroğlu’nun iddiası doğruysa ailenin elinde.

Artık adaletimiz vereceği her karar öncesi ‘Beyefendi nasıl karşılar bu kararı’ diye düşünüp hüküm vermeye başladı.

Meclisin adı var, kendi yok.

Yerel yönetimlerimiz ‘Bir emriniz var mı efendim. Bu kupon arsayı nasıl değerlendirelim’  kaygısında.

Böylesi bir ülkede yaşamaktan kolay ne var.

Millet bahçelerinde çay-kek bedava.

Yuvarlan yuvarlan, tadını çıkar!

Yazarın Diğer Yazıları