Selda Avcı

Peygamberler Diyarı Şanlıurfa (2)

Selda Avcı

Geri dönerken aklına karısı gelmiş. Evine
varınca nefsine hâkim olamamış ve karısıyla
birlikte olmuş. Ve böylece Zalim Nemrut’u yok
edecek olan Hz. İbrahim ana rahmine düşmüş.
Kâhinler sabaha doğru Nemrut’a onu
korkudan tir tir titreten haberi vermişler.
Efendimiz maalesef aldığımız tüm önlemlere
rağmen o çocuk bu gece ana rahmine
düştü Nemrut sinirden küplere binmiş
ve ülkesinde bu yıl doğacak bütün erkek
çocuklarının öldürülmesin emretmiş. O gece
Azer’den hamile kalan karısı bu durumu
kocasından saklıyor, kendisini şişmanlamış
gösteriyormuş. Doğum vakti yaklaşınca da
bugünkü Urfa Kalesinin kuzeyinde bulunan
küçük bir mağaraya gitmiş ve tek başına
doğurmuş çocuğunu. Çocuğunun öldürüleceği
korkusuyla onu iyice sarıp sarmalayıp
mağaranın en dibine gizlemiş. Her gün bir
defa onu emzirmeye geliyormuş mağaraya.
Gelemediği günlerde açlıktan ve soğuktan
oğlunun ölmüş olabileceğini düşünüp
ağlıyormuş ama her seferinde telaşla gittiği
mağarada küçük çocuğu sağ salim görünce
mutluluktan uçuyormuş. Mağarayı kendilerine
korunak olarak kullanan ceylanlar bu küçük
çocuğu kendi sütleriyle besliyorlarmış.
Aradan 15 ay geçmiş ama Hz. İbrahim 15
yaşında bir delikanlı gibi görünüyormuş
Günlerden bir gün kralın askerleri şehrin
hemen yamacındaki dağa avlanmaya çıkmışlar.
Dağda dolaşırken ceylanların arasındaki
İbrahim’i görmüşler. Hemen yakalayıp saraya
getirmişler. Nemrut, ceylan sütüyle beslenmiş
15 yaşındaki genç, gürbüz ve güzel bir
delikanlı olan İbrahim’i hemen yanına almaya
karar vermiş. Böylece genç İbrahim sarayda
yaşamaya başlamış ve burada Nemrut’un
bir diğer evlatlığı genç Zeliha ile tanışıp dost
olmuş. İbrahim sarayda geçirdiği günlerde
kendisini evlatlık alan Nemrut’un halka yaptığı
zulümlerden ve putlara tapınmasından dolayı
kızmaya başlamış. Bir gün bu düşüncelerini
arkadaşı Zeliha ile paylaşmış ve ona taştan
yapılmış bu putlara tapınmanın anlamsızlığını
anlatmış. İbrahim bir gün tapınağın boş olduğu
bir saatte eline bir balta almış ve tapınaktaki
bütün putları tek tek kırmaya başlamış. Hepsini
kırdıktan sonra elindeki baltayı da tapınağın
başköşesine yerleştirmiş ve Nemrut’a benzeyen
en büyük heykelin omzuna asmış. Nemrut
olanları duyunca sinirden çılgına dönmüş ve
derhal bunu yapanın bulunmasını emretmiş.
Kısa bir araştırmanın ardından İbrahim
Nemrut’un huzuruna çıkarılmış. Nemrut sen
mi yaptın diye sorunca, son derece sakin bir
şekilde cevap vermiş Hepinizin gördüğü gibi
balta en büyük heykelin omzunda duruyor.
Yapsa yapsa o yapmıştır. Demiş. Nemrut
Hz.İbrahim’in bu cevabı üzerine daha da
sinirlenmiş, Olur mu böyle saçmalık. O cansız
bir taş parçası. Nasıl eline bir balta alıp da
böyle bir şey yapabilir ki? Hz. İbrahim de
gülümseyerek cevap vermiş Nemrut’a. İşte
benim de anlatmak istediğim buydu. Siz kendi
elinizle yaptığınız bu taş parçalarına nasıl
olur da taparsınız ve onlardan adalet, huzur,
bereket beklersiniz? Bu taşlar gerçekten Tanrı
olsalardı kendilerini koruyabilirlerdi. Bu cevaba
çok sinirlenen Nemrut hemen İbrahim’in
yakalanıp ateşe atılmasını emretmiş.
Nemrut, kalenin kuzeyinde kalan dağın
tepesindeki iki büyük sütunu mancınık olarak
kullanıp, Hz. İbrahim’i buradan ateşe atmaya
karar vermiş. Tam bu esnada Allah: Ey ateş,
serinlik ve esenlik ol diye buyurmuş. Hz.
İbrahim ateşin üzerine düşer düşmez ateşin
yerinde berrak küçük bir göl oluşuvermiş.
Allah’ın emri ile hazırlanan o devasa ateş bir
göle; ateş için toplanan odunlar da balıklara
dönüşmüşler. Odunlar biraz yanmış oldukları
için balıkların sırtında kara lekeler oluşmuş.
Varlığına inandığı ve sürekli onu aradığı için
Allah, Hz. İbrahim’eHalil’im yani dostum demiş.
Bu göle de bu yüzden Halilurrahman Gölü
denmiş. Zeliha’nın döktüğü gözyaşlarından
oluşan göle ise Zeliha’nın gözyaşları anlamına
gelen Ayn-ı Zeliha Gölü ismi verilmiş.Nemrut
bütün bu olanlar karışında daha da sinirlenmiş.
Ve Allah’ıinkâra devam etmiş. Allah da ona bir
kanadı sakat sivrisinek göndermiş. Bu sivrisinek
bir gece Nemrut yatarken kulağından içeri
girmiş ve beynine kadar gitmiş. Günler geçmiş
ve Nemrut bu sinekten dolayı kafasında büyük
ağrılar hissetmeye başlamış. Ülkesindeki
bütün büyücüleri ve hekimleri derdine
derman bulsunlar diye çağırtmış. Ancak hiçbiri
Nemrut’a yardım edememiş. Nemrut, ağrıları
biraz olsun azaltabilmek için kendi hazırlattığı
özel tahta bir tokmakla kafasına vuruyormuş
her gün. Ağrı arttıkça tokmakla vuruşlarının
şiddetini de arttırmış. Sonunda tokmağın
acısına dayanamamış ve kafası parçalanarak
can vermiş.

Yazarın Diğer Yazıları