Selda Avcı

İNTİKAM MI?

Selda Avcı

Bu hafta ki yazımda Nilgün Bodur’un kaleme aldığı o muhteşem yazıyı sizlerle buluşturmak istiyorum. Kalemine sağlık Nilgün Bodur…

‘’Merhamet, her vakit intikamdan daha asildir’’

İntikam Nasıl Alınır?

“Teşekkürünü ettin yanlış yapanlara da, intikam nasıl alınır, asıl sen onu söyle bana” demişsiniz.
Ben hiç almadım. Bilmiyorum. Soğuk soğuk da yemedim kendisini. Zeytinyağlılar soğuk yenir bizim evde sadece. İntikam ise ana besin zincirimde yer almaz benim.
Bana acı vermeye cesaret edeni ölü sayarım. Adını yanımda anan olursa ruhuna bir Fatiha yollarım.
Yokluklarının yarattığı boşluğa, yaşamımdan çaldıklarını koyarım. Mesela kahkaha atarım, sporumu yaparım, aynaya bakarım, kitap bile yazarım.
“En büyük intikam affetmekmiş” derler. Neyini affedeceğim? Yerdeyken elimden yemek yiyip de, uçunca kafama pisleyeni affederek mi ödüllendireceğim? Affetmek için derin nefesler alıp, bilinç altımı şöyle bir yoklayıp, kişisel gelişimimi tamamlamaya çalışıp, aylarca terapi alıp, özümü falan bulmaya çalışıp, bu uğurda üstüne bir de para harcayıp, çaba falan mı göstereceğim? Niye affedeyim? Adam hayatımın içine etmiş, kurduğum hayalleri yok etmiş, özgüvenimi zedelemiş ve ben de üstüne affetmek için çaba gösterip, ermişlik mertebesine mi erişeceğim?

Yok canım. Almayayım.

İntikam mı?
Hayat alır onu.
Farkına varmazsın.
Sen kendin almaya çabalarsan, başaramazsın.
Sadece hayatta değil, ayakta da kalarak, mutlu olarak, kahkaha atarak yeneriz düşmanlarımızı.
En büyük intikam, intikamı bile düşünmemektir.
En büyük intikam, bizsizliktir.
En büyük intikam, senin aynada gördüğünü onun artık görememesidir.

Bana güvenirsen eğer, şöyle söyleyeyim...
Seni üzeni, şu an başka biri üzüyor... Bir yerlerde biri, bir diğerinin intikamını alıyor...

Başkasının hayatını mahvetmek değil, kendi hayatını yaşamaktır intikam...
Yüzüne gözüne bulaşır sen almaya çalışırsan...

Ödeşmeden bitmez ömür, merak etme...
Ama ben çoğu zaman ödeştiğimi bile anlamam...
Çünkü ölülerle hesap tutmayacak kadar değerli benim için bu muhteşem yaşam...

Nilgün Bodur Diyor ki;

Bir sene kadar önce eşyalarımı toplayıp sessiz sedasız giderken biliyordum terk ettiğimin terk edenim olduğunu. Gürültü çıkarmadığım, ağlamadığım, kapıları çarpmadığım, eşyaları kırmadığım için hissediyordum bu gidişin dönüşü olmadığını. Bazı gitmeler, beceriksizce teşebbüs edilmiş intihar gibidir.

Not bırakırsın, anlatırsın, ağlarsın... Geride kalanları acıtmaya çalışırsın. Hâlâ bir umudun olduğunu gösterir bu haber veriş, kendini özetleyiş. İşte böyle ölemezsin. Bağın varsa gidemezsin. Ben not bırakmadım giderken, çıt çıkarmadım. Çıkaracağım tüm seslerin duyulmayacağını anladım. Gitmedim aslında, kabullendim ve vazgeçtim. Kapıyı kaparken, kolundan tutanın olmadığında eyleminin adının terk etmek olmadığını anladım. Terk eden, terk edilmiştir. Ardında bırakacağı gürültü sadece başarısız bir intihar girişimidir. 

Yani gitmek bana ait bir eylem gibi görünürken, anladım ki giden sendin.

Bir sene sonra geriye bakıyorum da, sen gittin ya ben çok güzelleştim...

 

Yazarın Diğer Yazıları