Selda Avcı

ALLAH'A HAVALE ET

Selda Avcı

İntikam aleviyle yananlardan değil, seni Allah’a havale edenden olsun olacak ise şayet bir korkun. Kork! Gözlerinden boncuk boncuk yaşları döktürdüğünün avuçlarından göğe, titrek bir ses ve acıdan büklüm büklüm olan dudaklarıyla; ‘’Allah’ım sana havale ettim,’’ deyişlerinden kork. Erdoğan Yıldırım

Bu sözlerin anlamından bi haber yaşayan o kadar çok insan var ki günümüzde, bu insanlar tövbe haşa ne Allah’tan korkuyorlar, ne de kulundan utanıyorlar. Birilerinin canını yakarken zerrece pişmanlık duymadığı gibi, birde pişkin pişkin kendilerini haklı çıkarma çabası içine giriyorlar. Her şeyi yaparlar hatasını söyleyince ben ne yaptım ki diyerek işin içinden sıyrılıp çıkarlar.  Sahi neydi kul hakkı? Kalp kırmak? Can yakmak? Bu insani değerleri her geçen gün biraz daha unutarak sahte hayatlar yaşanmaya başlanan günümüzde, bu gidişatı düzeltmek için elimizden de bir şeyde gelmiyor. ‘’Yüzsüzdür insanoğlu kimse bilmez fendini, kime iyilik yaptıysan koru ondan kendini.’’ (Mehmet Akif Ersoy) Aslında kötülük yapmak isteyenlere, o cesareti biz veriyoruz.

Abdullah İbni Mesud (ra) Anlatıyor; Bir gün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, Kâbe’nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da orada oturuyorlardı. Derken içlerinden biri, ‘’bu adama bakın! Hanginiz filanların yeni boğazladıkları devenin döl yatağına (işkembesini), içindeki pisliklerle alıp getirir ve secdeye vardığı zaman bunu sırtına koyar?’’ dedi.

Oradakilerin en kötüsü olan Ukbe İbni Ebu Muayt adındaki biri koşup gitti; devenin işkembesini alıp getirdi, Peygamberimiz secde edinceye kadar bekledi ve onu sırtına, iki omzunun arasına koydu.

Ben, bir şey yapmaya gücüm yetmediği için öylece bakıp duruyordum. Ah o zaman elimde bir kuvvet olacaktı ki!... Onlar birbirinin üzerine devrilerek katıla katıla gülüyorlardı. Resul-i Ekrem ise başını secdeden kaldıramıyordu. Biri gidip, henüz küçük bir çocuk olan Hz. Fatıma’ya durumu haber vermiş. Hz. Fatıma koşarak geldi ve babasının sırtındaki pisliği alıp attı; sonra bunu yapanlara dönüp hakaret etti. Resul-i Ekrem yerinden doğruldu, sonra üç defa ‘’Allah’ım bu Kureyş kâfirlerini sana havale ediyorum’’ dedi.

Orada yapılan duanın kabul edileceğine inandıkları için, kendi aleyhlerinde Hz. Peygamber’in dua etmesi Mekkelilere ağır geldi. Resul-i Ekrem onların adlarını birer birer sayarak böyle buyurdu. ‘’Allah’ım Ebu Cehil’i sana havale ediyorum, Utbe Bin Rebia’yı, Şeybe Bin Rebia’yı, Velid İbni Utbe’yi, Umeyye Bin Halef’i, Ukbe Bin Ebu Muayt’ı sana havale ediyorum’’

O en sert konuştuğunda ancak bu kadarını söylerdi. Canımı kudretiyle yaratan Allah’a yemin ederim ki, Resul-i Ekrem’in adlarını saydığı bu kimselerin çoğunun, Bedir savaşında sağ dönmediğini gördüm.

‘’Bunu hak edecek ne yaptım ben?’’ dedi hıçkırarak. ‘’İnsan hep hak ettiğini mi yaşar? Taif’te taşlanmak, Kâbe’de üzerine deve leşi dökülmek, nasıl bir hak edişti? Söylesene. Unutma; İyilerin imtihanı kolay olsaydı Yaradan, Resulünü, en sevdiğini zorluklarla imtihan etmezdi. Rabbim imtihanımızı başarı ile tamamlamayı nasip etsin. İnsanlara kötülük yaparken, canını yakarken her şeyi işiten, gören, bilen Rabbinin kulunun ahını kimseye bırakmadığını düşünerek hareket etmek gerekir. Kimilerinin konuşmasına bakınca çırak durasın gelir, ama içi ile dışı bir değildir. Dışı elma, içi portakal. Konuştuğu başka, uyguladığı başka, yaşayışı başka Allah böylesi insanların şerrinden hepimizi korusun! Ne diyordu Hz. Mevlana; Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol! Allah vicdan kapılarımızı kapattırmasın, merhameti yüreğimizden eksik etmesin ve her zaman Allah’tan korkan, kulundan utanan insanlara denk getirsin. Kalmasın Allah’ım, ne kötülerin yaptıkları yanına. Ne senin adaletine sığınanların umutları yarına…

Yazarın Diğer Yazıları