Ahmet ZORLU

YENİ TÜR GAZETECİLİK

Ahmet ZORLU

1970"li yıllarda başlayan gazetecilik serüvenim sürecinde yaşananları ara sıra bir film şeridi gibi gözümün önünden geçirir, gazetecilik mesleğinin nasıl da yavaş yavaş ölüme gittiğini en acı şekilde bir kez daha hatırlarım. 
70 ve 80"li yıllarda habercilik adına yaşananları, yaşadıklarımızı bir bir hatırlama imkanım oldu.
Her şeyden önce dosttuk, arkadaştık meslektaşlarımızla, mesleki onuru hep önemser, büyük bir dayanışma sergiledik kendi aramızda.
Ama haberi kutsal bilirdik.
Gün boyu ayrı kulvarlarda koşturur, akşam sohbetlerinde bir araya gelir, ama o gün yaptığımız haberlerden hiç bahsetmez, birbirimizin çalışmasını, ikinci gün gazetelerde görürdük.
Bazen sabaha haber atlamanın mutsuzluğu, çoğu zaman da haber atlatmanın gururu ile başlardık.
Ama kıskanmaz, haber atlatanı atlayanlar, tam tersine arayıp tebrik ederlerdi.
Daha da önemlisi, bir çok konu, bizim yazdığımız haberler sayesinde gün yüzüne çıkar, ili yönetenler hemen konuyu ele alır, bir sorunsa çözümü; bir iddiaysa, soruşturulması için zaman geçirmeden harekete geçerlerdi.
Haberin namusu vardı..
Uzun zamandır haberciliğin sessiz ölümünü izliyorum, içim kan ağlayarak. 
Haber tadında haber sayısı her geçen gün azalıyor gazetelerimizde. 
Toplumu yakından ilgilendiren kimi haberler ya hiç yer almıyor ya da tamamen çarpıtılıyor. 
Kısacası, zam haberini bile okuyucuya ‘Fiyat güncellemesi’, Tanzim Satış kuyruklarını da ‘Varlık Kuyruğu’ diye yutturan bir güruh türedi.
Bize haberin “gerçeği ama sadece gerçeği ve gerçeğin de tamamını” anlatması öğretilmişti. 
Ayıca tüm tarafların görüşlerinin yansıtılmasının şart olduğu ve mutlaka doğrulatılması gerektiği de. 
Ustalar bizi “haber kutsal, yorum hür” kültürü ile yetiştirmişlerdi. 
Haber kutsaldı, asla çarpıtılmazdı.
Yorum hürdü, kelimesine dokunulmazdı. 
Ve tarafsızlık asla vazgeçilmez ana kuraldı.
Ne yazık ki bu ana kural artık yok. 
Tarafsızlık tarihe karıştı. 
Sıkıntımız da bu. 

Yandaş Gazeteci, Yalaka Gazeteci,  Muhalif Gazeteci, Muhatabına ‘Para Ağacı’ gözüyle bakan gazeteci modelleri türedi.

İçlerinde en enteresanı ise, günde tek satır yazı yazmadığı halde, toplumda gerim gerim gerinen gazeteci modeli.

Be mübarek, ülke meçhule gidiyor,  vatandaş ekonomik yönden bitti. Sen ise yaşanan sıkıntıları görmüyor, görsen bile eline kalem alıp tek kelime yazmıyorsun.

Ama, her yemekli, alış-veriş çekli toplantıda baş köşeye kuruluyorsun.
Kısacası, herkes değilse bile basının önemli bir kesimi habere saflarında yer aldığı tarafın gözüne taktığı gözlükle bakıyor. 
Ya hiç görmüyor ya da olduğundan büyük görüyor. 
Haberin çarpıtılması da işin cabası.
Unutmadan bir de kolay habercilik var günümüzde.
Belediyeler her sabah bombardımana tutuyor haber merkezlerini:
"Belediye başkanı bu gün öğle namazına giderken abtesti de caminin avlusundaki çeşmede aldı" ya da, "Başkan bu gün kanal çalışması yapan işçileri ziyaret etti, kanala inerek çalışanlara elleriyle baklava yedirdi" gibi reklam kokan haberler..
Bazıları da Ankara’nın yolunu gözler ve manşetlerini belirler hale geldi.
Milletvekili filan bu gün meclise gelirken Kayseri"den filanla karşılaşıp elini sıktı gibi haberler.
Yani artık özgür irademizi kullanarak haber yazmıyoruz.
Birilerinin belirlediği gündeme göre yapıyoruz haberciliği.
Köşe yazıları ve yorumlar da içler acısı.
Yazılarda kırmızı çizginin, ülke ve toplum yararı olması gerekirken, bu gün bir siyaset kurumunun ali menfaatleri kırmızı çizgimiz oldu.
Hür yorum yapanlar ise dokuz köyden birden kovuluyor.
Ama olsun.
Yazmak, inadına yazmak, inandığını yazmak hem de böyle ortamlarda daha bir zor; ama daha bir onurlu olsa gerek. 
Ya da en azından ben öyle sanıyorum.

Allah can sağlığı ve izin verdiği sürece bu onurun peşinde koşmaya devam edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları