Ahmet ZORLU

PAZAR YAZISI..

Ahmet ZORLU

Pazarı yazmak, Pazartesi okumalarına pek uymaz.

Ama olsun, Pazartesi Sendromunun tedavisine katkı koyar belki..

Günlerden Pazar.

Hani bazı siyasilerin dediği gibi, Mart’ın sonu ve Bahar..

Nisan’ı ortalamışız.

Uyanan Doğa’nın kucağındayım bu Pazar..

Bazı ağaçlar, Pamuk Tarlası gibi, bembeyaz, çiçeklenmiş.

Bazı ağaçların tomurcukları patladı patlayacak, içlerinden ya yemyeşil yapraklar, ya da meyveleşecek çiçekler ha açtı, ha açacak.

Toprak uyanışa geçti.

Kışın stok ettiği suların da katkısı ile kıraç görüntüsünü bir yana bıraktı, yemyeşil gömleğini geçirdi sırtına.

Kimi yerinde de yeşil dokunun üzerini sapsarı, bembeyaz, kıpkırmızı çiçeklerle bezedi.

Uzaktan Guguk Kuşunun bitmek bilmeyen senfonisi.

Kimi de İshak Kuşu der bu canlıya.

Yakınlarda serçe ve kırlangıç cıvıltıları.

Kanatları dünyanın tüm renkleri ile renklendirilmiş kelebekler, kısacık ömürlerinin her saniyesini dol dolu yaşamak adına dans edercesine uçuşuyorlar.

‘Pazar dediğin böyle olur’, dedirtecek kadar sakin, dingin bir ortam.

Korna sesi yok.

Otobüs duraklarında işe yetişmenin telaşını yaşayanlar yok.

Telefon bile nazlı,  pazara anlam katmak istercesine çalmıyor.

Hafif bir güney rüzgarı, baharı hatırlatırcasına ara sıra esinti gönderiyor, serin ve ılık karışımı.

Ve tabii, artık nostaljik eşyalar arasında yer alan radyodan yükselen,  “Baharı görmeden, yaz geldi geçti..” şarkısı.

Yanıbaşımdaki sehpada dumanı üstünde bir bardak çay..

Yani sevgili dostlar bu Pazar ruhumu damıtıyorum.

Kirlenmiş siyasetten, yalandan, riyadan, ikiyüzlülükten,  uzakta, doğa ve ben..

Dedim ya yazının başında, pazarı yazmak, pazartesi okumalarına benzemez.

Şimdi dostlar içlerinden geçiriyordur, ‘Kitap yok mu?’ diye.

Var sevgili dostlar, yoğunluktan tamamlayamadığım ‘Metastaz’ yanıbaşımda.

Oluşturdukları Kur-an’sız din ile kitleleri uyuşturup soyan çetelerin, devleti nasıl tükettiklerini anlatıyor Barış Pehlivan ile Barış Terkoğlu.

Ama biliyor musunuz, o kitapta yer alanlara inat, Cennet gibi bir ülkenin, Cennet kadar temiz bir coğrafya parçasında olmak bir günlüğüne de olsa kendi kendine kalmak tarifsiz huzur veriyor insana..

Ama düşünmeden de edemiyor insan.

Neden bu kadar güzelliğin içerisinde, Cehenneme çevrilen bir ülkede yaşamak zorunda kalıyor, bırakılıyoruz?

Neden Sevgiyi, barışı, huzuru, kardeşliği bölüşüp mutlu olmak bize çok görülüyor?

Neden?

Yazarın Diğer Yazıları