Ahmet ZORLU

ÖZLEM..

Ahmet ZORLU

Farkında mısınız?

Düne kadar sahip olduklarımız değerleri tek tek kaybediyor, kaybettikçe özlemini dillendiriyor ama kaybedişi de kabullenmiş bir havada izlemeyi sürdürüyoruz.

Bizi biz yapan ortak değerlerimiz, ortak duygularımız, görünmez bir el tarafından hoyratça parçalanıyor, tek tek elimizden alınıyor.

Düşmanlaştırılıyoruz, birbirimize.

Birileri kurdukları  safahat düzenini sürdürmek adına özlemlerimizi meze yaptı kullanıyor, alay ediliyoruz, küçümseniyoruz, bize tepeden bakılıyor, sessimiz çıkmıyor.

Oysa özlemlerimizi artık yüksek sesle ve ortak bir kararlılıkla seslendirmenin zamanı geldi de geçiyor.

Gelin nasıl Bir  Türkiye istediğimiz, özlediğimiz, amaçladığımızı koro halinde seslendirmekle başlayalım işe.

Mesela diyelim ki;
Çoğunlukçu değil, çoğulcu bir Türkiye.
Vicdanların hür olduğu, kalemlerin susturulmadığı bir Türkiye.
Adil yargılanma, hak arama, örgütlenme, katılım ve diğer bütün sivil ve siyasal hakların hukukun güvencesinde olduğu bir Türkiye.
Bütün vatandaşlarının kanunların önünde eşit olduğu bir Türkiye.
Allah’ın bütün insanları eşit yarattığına inanılan bir Türkiye…
Her türlü sorunun meşru yollardan kamusal alana taşınabildiği bir Türkiye.
Demokratik sahanın geniş olduğu, politik kanalların açık olduğu, şiddetin alternatif olmaktan çıktığı ve meclisin fert fert her vatandaşın sesinin yansıdığı yegane meşru alan haline geldiği, getirildiği bir Türkiye.
Dağa çıkıp kardeşlerine silah doğrultmanın, kendi vatanına, tarihine, kimliğine ve bütün değerlerine ihanet olduğunun farkına varıldığı bir Türkiye.
Hukukun erişemediği hiçbir ayrıcalıklı alanın var olmadığı; Hakkari’de yaşamakla İstanbul’da yaşamak arasında hiçbir farkın kalmadığı; Doğu’da görev yapmakla Batı’da görev yapmanın farksız olduğu bir Türkiye.
Kalkınma, sanayi, milli gelir, yol, okul ve hastanelerin ülkenin her tarafına adaletli bir şekilde dağıldığı bir Türkiye.
Dinin devlet işlerine karıştırılmadığı; devletin dine müdahale etmediği; farklılıkların birer güzellik olarak algılandığı, kardeşliğimizin sivil vatandaşlık ortak paydasında mümkün olduğunun anlaşıldığı bir Türkiye!
Laikliğin dinsizlik olarak yorumlanmadığı, Dindar olmanın, vatandaşlık statüsünün tenzil edilmesine gerekçe olacak bir kusur sayılmadığı, hiçbir dinin, hiçbir kimliğin, hiçbir mezhebin devlet tarafından yüceltilip dayatılmadığı bir Türkiye...
Dini, ırkı, mezhebi, siyasi tercihi, dünya görüşü ne olursa olsun, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının eşit anayasal haklardan mahrum olmadığı bir Türkiye.

Barışın Yüceltildiği, dünyanın her yanına barış ve kardeşlik dağıtıldığı, silahlı çözümlere karşı çıkıldığı, ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ diye haykırdığımız bir Türkiye.

Üreten, rekabet eden, işsizlik diye bir kavramın ortadan kalktığı, ülkenin her ferdinin, her sabah mutluluk türküleri söyleyerek işine koştuğu, emeğin, alın terinin kutsal sayıldığı bir Türkiye.

Kadın ile erkeğin omuz omuza, daha güzel günler inşa etmenin kavgasını verdiği bir Türkiye.

Kim itiraz edebilir, yukarıda sıraladığım ‘Birlik, beraberlik ve Kardeşlik Manifestosuna..’

İktisadi kaynaklarımızı yok eden, demokrasinin yerleşmesini baltalayan, içtimai kaynaşmaya mani olan en büyük problemimizin kardeşliğimizin önüne örülen duvar olduğunu düşünüyorum.

Yaratılan asırlık problemlerin  kısa zamanda çözülemeyeceği besbelli.

Ama bu sorunları çözmek yerine bu günlerde çözmekle yükümlü irade tarafından, üzerlerine yenileri  konuyor, aramıza örülen duvar daha da yükseltilmeye çalışılıyor.
Fakat herkes samimiyetle inanmalıdır ki; her türlü problemimizi, ancak demokratikleşme ve özgürlük hamleleri sayesinde çözebiliriz.
O nedenle, tek tip insan yaratma heveslerinden vazgeçilmeli, ülkenin geleceğinin özgür beyinlerle daha aydınlık olacağı bilincine hepimiz geç olmadan varmalıyız.
Aksi takdirde yarın çok geç olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları