Ahmet ZORLU

DÖNEM, O DÖNEM DEĞİL..

Ahmet ZORLU

Yaşadığımız Pandemi süreci, devletlerin, yerel yönetimlerin çalışma programlarını yeniden gözden geçirerek önceliklerini buna göre düzenlemelerini öngörüyor.
Süreç, aynı zamanda tüm ülkeler ve tüm kentlerde yaşayan insanların, yönetenlerini samimiyet testinden geçirmesi anlamına da geliyor.
Zira Sosyal Devlet, Sosyal Belediyecilik gibi kavramları ön planda tutan ülkelerin ve kentlerin yönetenleri, bir anlamda kendi geleceklerini de sağlama alacak, gereksiz israf yatırımlarına yönelen ülkelerle kentleri yönetenler ise önümüzdeki süreçte girecekleri sandıkta boğulup kalacaklardır.
Mesela, ülkeyi salgın nedeniyle dışa kapatıp, tüm sosyal kurumları tatile soktu iseniz, o kurumlarda çalışanların evlerine giren ekmeğin devamlılığını sağlamak zorundasınız.
Sadece bu kadar mı, eğer ‘İşyerini kapat’ dedi iseniz bir işletme sahibine, onun kapalı işyeri için kira ödeme imkanı bulunmadığını bilmek ve kirasını üstlenmektir Sosyal Devlet ya da Sosyal Yerel Yönetim olmanın sorumluluğudur.
Sosyal Belediyecilik de öyledir.
Eğer lokantanın garsonunun işyeri kapandı ise o garsonun günlük kazandığı 3-5 kuruş ile geçimini temin ettiği gerçeğini görecek, ona zorunlu giderlerinin karşılanmasında katkıda bulunacaksınız.
Bütçeniz yoksa bile, veren el ile alan eli buluşturacak sosyal etkinliklere imza atacaksınız.
Bazı Belediyelerin yaptığı Askıda Fatura Uygulaması gibi mesela..
Ya da tanzim satış uygulamaları gibi örneğin.
Eğer Tokat’ta soğan, üreticinin elinde kaldı ise, Kayseri’de de soğan 5 liradan satılıyorsa, o soğanın Kayseri’ye getirilmesini ve tüketicinin bunu 1-2 liradan satın almasını sağlamak gibi mesela.
Veya, belediye sınırları içerisinde bulunan  atıl tarım alanlarının tarıma kazandırılması için o bölgenin çiftçisine destek olmak ve tohumun toprakla buluşmasını sağlamak gibi.
Ya da İstanbul Büyükşehir Belediyesinin başlattığı ve 100 binin üzerinde evin kapısına her sabah, o evde yaşayan çocuk için bir şişe temiz ve sağlıklı süt bırakmak gibi örneğin.
Ya da Kayseri’de toplanıp her gün tankerlerle Konya’ya taşınan tonlarca sütü satın alıp, ekmek büfeleri kanalıyla tüketiciye ucuz ve temiz şekilde ulaştırmak gibi.
Ama siz, size oy veren halk yığınlarını en sıkıntılı dönemlerinde yüzüstü bırakıp, adı lazım değilin  gönlünü kazanmak için 10 milyon liralık yatırımın temelini atmaya kalkışırsanız, bu yatırım övgü değil nefret kazanmanıza vesile olur.
Veya millet evine ekmek götüremezken, “Alın size kocaman millet bahçesi, yatıp yuvarlanın” derseniz, birileri de size o kent halkının otobur birer varlık olmadığını hatırlatır.
Kısacası yaşadığımız dönem, herkesin her alanda üretim seferberliği başlatmasını gerektiriyor.
Böylesi dönemlerde, hükümet edenlerin ve yerel yönetimlerin de başlatılan bu seferberliğe her türlü katkıyı vermesi gereken bir dönem.
Bunu yapaken, balık servisi yapmak yerine, yönetenlerin balık bekleyenlerin eline birer olta vermesi, yani onları üretime ortak etmesi gerekir.
Zira yaşanan 3-4 aylık süreç, asfaltın ve betonun yenmeyecek nesneler olduğunu bu ülke insanına göstermiştir.
O halde, hep birlikte ekonomiye odaklanmak, betonomiyi bir kenara bırakmak zorundayız.
Son kamuoyu yoklamalarında, yönettiği kent insanının yarasına merhem olmaya çalışan, zorunlu giderlerinin karşılanmasına zerrece de olsa katkı koyan belediye başkanlarının üst sıralarda,  gereksiz yatırımlar peşinde koyan belediye başkanlarının ise son sıralarda nal toplamalarının temelinde bu olgular yatmaktadır.
Yatırım vardır, milyonlarca lira harcarsınız, ama utandığınızdan o büyük yatırıma açılış töreni bile düzenleyemezsiniz.
Bünyan Cezaevi gibi.
Yatırım yaparsınız, çok daha hesaplı bir bütçeye mal olur, ama o yatırımın gururunu sadece siz değil, yönettiğiniz kentin halkı hep birlikte yaşar.
Kütüphane ya da okul veya herhangi bir konuda üretim tesisi gibi.
Dedik ya Sevgili Dostlar.
Dönem, tesis yaptırıp borcunu milletin sırtına yüklemek dönemi değildir.
Dönem, kalplere, dönem gönüllere, dönem midelere, dönem ceplere dokunma dönemidir.

Yazarın Diğer Yazıları