
AH ALMAYIN!
Selda Avcı
Değerli okurlarım bu hafta sizlerle Necdet Bayraktaroğlu’nun ‘’Ah Almayın’’ isimli o muhteşem yazısını paylaşmak istiyorum. O kadar güzel kaleme alınmış bir yazı olmuş ki sizlerle paylaşmadan geçemedim. Kıymetli yazarın kalemine sağlık…
Dua, Allah’a seslenmek, yardım dilemek, yalvarmak, dilekte bulunmak ve O’na yakarmaktır. Kulun Allah’a sığınma sevgi ve saygı duyguları içinde yardımını, affını istemesi, O’na inancının güveninin ve teslim oluşunun ifadesidir. Allah’a sunulan dilek ve arzulardır.
Duanın bir başka şeklide, beddua olarak yapılmasıdır. Kul bazen şükür, bazen istek, bazen ibadet olarak Allah’a duada bulunduğu gibi bazen de zulme uğradığında, canı yandığın da, üzüldüğünde, gördüğü kötülükler karşısında halini, beddua olarak Allah’a arz etmesidir. Beddua, herhangi bir kimsenin bir sebep veya nedenden dolayı, bir başka kimsenin başına kötü şeylerin gelmesi, kötü duruma düşmesi ve lanetlenmesi için içten yapılan yalvarmak, yakarmak, istek ve temennide bulunmak şeklindeki duadır.
Beddua, Farsçada fena, çirkin, kötü anlamına gelen “Bed” ile isteme ve dilenme anlamına gelen “Dua” kelimelerin birleşmesinden oluşmaktadır. Beddua etmek, ah etmek, lanet okumak Allah’ın rahmetinden yoksun kalsın ceza görsün diye yapılır. Genelde insanlar “Allah kahretsin, Allah belasını versin, Allah canını alsın, Allah lanet etsin, beter olsun, yüzü gülmesin, perişan olsun, canı yansın, kan kusasın” gibi benzer ifadelerle beddua ederler.
Bedduaya hakkı olan kişi çok rencide olmuş, canı çok yanmış, mağdur olmuş ise, kötülük gördüğü kişi hakkında, dilek ve isteklerini içten yalvararak, yakararak ceza görmesi için Allah’ın adaletine, kahrına havale eder. Cenabı Hak, çoğu zaman böyle mağdur ve mazlumun duasını kabul eder ve hakkını o kişiden misli ile çıkarır. Din âlimleri, Kuranımız Nisa S. 148. Ayette bahsedilen “Allah, çirkin, kötü sözün söylenmesini, açıklanmasını sevmez, ancak söyleyen haksızlığa uğramışsa, zulme uğramışsa hariç” mealindeki ifadelerin haksızlığa uğrayanların zulüm edenlere beddua etmelerine izin verdiğini belirtmektedirler. Zaten canı yanan, ağlatılan, üzülen, hakkı yenen, gönlü kırılan, zulme uğrayan kişinin durumu beddua halidir. İşte korkulması gerekilen beddua hali bu durumda bulunmakta, asıl beddua dili bu halde doğmaktadır. Yunus Emre’nin bu konuda dediği gibi: “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi elin ayan yumaz değil.”
Allah mazlumun, zulme uğrayanın, canı yanan ve gözyaşı dökenin halini görmektedir, bilmektedir. Allah Hâkimdir. Kalbi yanan, acı çeken, zulme uğrayan kulunun bedduasını işitir ve bu çaresiz, mazlum kulunun yanında olur ve o kuluna yapılana sessiz kalmaz. Bakara Suresi 186. Ayette Yüce Rab “Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki Ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasını kabul ederim…” diyerek, yapılacak dua veya beddualara cevap vereceğini belirtmektedir. Bu yüzden mazlum, acı çeken, eziyet gören kişide, zalim karşısında kendisini güçsüz ve çaresiz görür, Yüce Rabbine sığınarak ona yalvarıp derdine yardım bulmak, hakkını aramak, almak için kendisini üzene beddua bulunur, ah eder ve ancak bu şekilde teselli kavuşmak ister.
Ah etmek, bir insanın uğradığı keder, üzüntü ve ızdırabını, acısını, canının yanmasını Allah’a ulaştırmasıdır. Ah çekenin, ah edenin, cefa çekenin uğradıkları kötülükler karşısında içi yanmaktadır. Zira ah, ateştir. Bu ateşten çıkan beddua zulmedeni, acı vereni, üzeni, kötülük yapanı, emanete hainlik edeni ve hak yiyeni yakar. Hz. Peygamberimiz bu konuda “Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü o dua, bir ateş kıvılcımı gibi semaya yükselir” demektedir. Buna maruz kalan kişilerin dünyada da, ahrette de hayatları zordur. Kuranımız Ali İmran Suresi 4. Ayetinde “…Allah’ın izzeti var, intikamı da var” denilmektedir. Çünkü Allah adildir, kulunun ahını kimseye bırakmaz, cezasını verir. Ezilenin, canı yananın intikamını ezenden alır. Allah zulmedeni sevmez. Hud Suresi 18. Ayette “… Haberiniz olsun, Allah’ın laneti zalimleredir” denilerek, zalimlerin akıbetleri belirtilmektedir. Saygıyla…