
ANNEM, SOBA VE DIŞ POLİTKA
Cafer ZENGİN
Annem uluslararası ilişkilerden anlamaz!
O’nu aile, komşu, akraba ilişkileri ilgilendirir…
Dünya ekonomisine inat ev ekonomisini yönetti yıllarca…
Borç aldı komşusundan, yeri geldi borç verdi.
Şeker bitti ansızın çaldı kapı komşuyu şeker aldı…
Unu bitmişti komşunun, un verirdi.
Dış politikanın en usta yöneticisiydi aslında annem…
Mahallede “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini benimserdi.
Oturduğumuz mahallede, oturduğumuz binalarda hep bu ilkeyle hareket etti.
Yüzlerce sayfalık stratejik derinlik bilmezdi ama derin, zengin ve vicdanlı bir stratejik insanlığa sahipti…
Komşularının iç ilişkilerine de hiç karışmazdı…
Sadece güçlüye değil, makamlara inat hep haklıya destek çıkardı.
Belki de ondan bulaştı bu haksızlığa inat isyanımız da o ayrı mesele…
O sadece komşu dara düştü mü harekete geçerdi, geçerlerdi…
Belki de son nesildiler, “Komşu açken tok yatma” diyen…
Zaten komşulukta önemli olan da buydu…
Çünkü komşuluk aslında dara düşünce uzatılan el ile komşuluktu.
Bunun yanında annem, ev dışı politikasında mezhepçilik de yapmazdı…
Önemli değildi O’nun için dil, din, ırk…
“İnsan olsun yeter” der ve insanlık kazansın isterdi.
Kötü komşuluğu 5 çaylarında delilleri ile ortaya koydu mu, uzak dururdu…
Bunu da stratejik bir bakış ve gülümseme ile ortaya koyardı.
O gülümseme ve bakışın, anlayabileni imana getirmişliği bile vardır.
Aslında uzatmak mümkün, annemin dış politikadaki başarısını…
Komşularıyla 7 düvele örnek olacak diyalog ustalığını.
Hele son yıllarda ülkede yaşananlar, komşularla kavgalar aklıma gelince annemin siyasete inat toplumsal bir deha olduğunu bir kez daha anladım…
Geçmişi unutmayıp, geleceğe ışık tutan bakışına şahit oldum.
Ne dersiniz, sizce annemin komşuluk ilişkilerini uluslararası arenaya taşımak mümkün mü?
Bence mümkün…
Peki, bu işin en basit şifresi neydi?
Komşuyla ilişkilerde hep barışı savun, kimsenin iç işlerine karışma, ihtiyaç halinde yardımlaş…
Kötü komşuların her dediğine aldırma, dediklerini yapma ama öyle bir stratejik gülümse ki arayı da bozma…
Yani düşman kazanma…
Kurtuluş barışta…
Demem o ki, 75 cent’e muhtaç bir toplumdan, doğalgaza muhtaç bir toplum haline gelme edebiyatının yapıldığı şu günlerde, annemin dış politika başarısının yanında Rusya ile krizin gölgesinde bir soba hikayesi de geldi aklıma…
Doğalgaza geçip, soba üzerinde çay sefasını, ekmek ısıtma keyfini geçmişe zincirleyip, anılarda yaşattığımız ya da unutulmaya yüz tuttuğumuz şu günlerde evde yer kaplayan sobayı yeri geldiğince, “Kimseye vermeyin” diye diretirdi annem…
Biz bu ana direnişe, cahilce anlamadan karşı dursak da, O ısrarcıydı.
Evet, şimdi anladım annemin geleceği gören dahiliğini ve sobayı ısrarla neden evden göndermek istemediğini…
Çünkü o gerçekten ülke tarihinde çile çekenlerdendi…
Geçmişinde belki sıcacık saraylar, hanlar, villalar yok ama 3 oda bir salonda, çile çekmişliği çoktur…
Bu nedenle dış politika dersi almak isteyenler için, utanmaca, darılmaca, gücenmece yok…
Çünkü annem hala yaşayan bir okuldur..!
Yeri geldiğince de arada mesajını veren Can’dır, Gül’dür…