Ahmet ZORLU

İKİYÜZLÜ OLMAK.

Ahmet ZORLU

“Allahım beni, ben olarak yaşat ve ben olarak canımı al..”
Ne mutlu bunu söyleyebilene.
Ne mutlu, inançları ve yaşadıkları için sadece ve sadece Yaradan’ına hesap vermesi gerektiğine inanana.
Ne mutlu, ibadet için gideceği yeri hesaplarken, “Acaba orada beni kimler görür” ikiyüzlülüğüne kapılmadan, sadece ibadet için, Yaradan’ı ile dertleşmek için Camilere gidenlere.
Ne mutlu, mesaisini parçalayıp bir saat önceden kollarını sıvayarak ve takunyalarını ayağına takarak, “Bak ben ibadete hazırlanıyorum” ikiyüzlülüğü yerine, ibadetini kimseye göstermeden yerine getirene.
Ve hepsinden önemlisi, “Ne mutlu, inandığı gibi yaşayabilme yürekliliği gösterenlere”
Namazın bir borç, orucun bir ibadet olduğunu bilerek bunları gösterişten uzak şekilde yerine getirerek, ikbal ve istikbal için kullanmayanlara.
Ne mutlu, ibadeti, inancı ve tüm kutsalları yükselmek için ayaklarının altına alan değil, bunların bir inanan sorumluluğu olduğu bilinciyle yerine getirene.
Neden mi bunları yazdım.
Son zamanlarda bir maskeli balo sergileniyor çevremizde.
Boğazköprüsünü geçtikten sonra her türlü herzeyi yemekte beis görmeyen, ama Kayseri’de siyasilerin, üst düzey bürokrasinin hangi camiye gittiğini dedektif gibi takip edeni mi ararsın.
İktidar temsilcilerinin Cuma Namazını hangi camide kılacaklarını tespit etmek için her türlü şaklabanlığı sergileyeni mi ararsın.

Pazartesi Fetöseverlerle, Salı Nurcularla, Çarşamba Süleymancılarla, Perşembe Menzilcilerle, Cuma her tarikatçılarla, Cumartesi ve Pazar ile keyifçilerle flörte çıkanı mı ararsın.

Gittiği Umre’den, polis radyosuna istek gönderir gibi isimler yazarak selfie çekeni mi ararsın.

Fiydiği ütülü pantolonun diz kapağına ütü değdirmeyen, böylece ‘Ne kadar çok namaz kılıyor. Diz kapağı utu tutmaz hale geldi” dedirteni mi ararsın.
Ham yobaz ve softa görünümünü gizleyip kendisini ulemadan saydırmak için kırk takla atanı mı ararsın.
Perşembe akşamı ihvanlarla bir araya gelip okunanları huşu içinde dinledikten sonra, Cumartesi Günü, Mersin’de, deniz kıyısında rakının dibine dibine vuranı mı ararsın.
Cuma akşam yemeğini Ürgüp’e denk getirip, “Hadi iki yudum “ diyerek şişeninin dibini bulanı mı ararsın.

Kayseri’ye dönünce de sabah namazını müşterilerinin en sık devam ettiği camiye denk getirmesi de ayrı bir konu.
Umre seyahatine çıkıp, bıraktığı sakalla Mekke’de tavaf yerine, burada bulunan bazı isimlere görünme savaşı verenleri mi ararsın.
Atanan yeni müdür görsün diye, halı seccadesini dolaptan çıkarıp ruloyu yanından hiç ayırmayan memuru, ya da bilgisayar klavyesinin üzerine misvakını koyanı mı ararsın.
Bunlar iktidara yakın, bir yere müdür olurum düşüncesiyle, üyesi olduğu sendikadan ayrılıp iktidara yakın sendikanın kapısını çalanı mı ararsın.
Döne döne köşesi kalmamış, ama buna rağmen koltuğunu korumayı başarmış bürokratı mı ararsın.
Her siyasi parti merkezini evi kadar yakından bilen ve her iktidar döneminde, o siyasi partinin nabzına göre şerbet üreterek tuttuğu köşeyi hiç bırakmayanı mı ararsın.

Kapalı kapılar ardında birbirine yapmadığı hakareti bırakmayıp, tv kameraları önünde ‘Birliğimizi çekemiyorlar” diyenleri mi ararsın.
Dedik ya, tam bir maskeli balo.
Ama devir o devir.
İnanmak önemli değil.
İnanıyor görün yeter.
Koltuk hazır, köşe hazır, yeter ki sen oturmayı hak et.
İkiyüzlü, köşesiz yusyuvarlak olduğunu göster yeter ki. 
Gerisi kolay.
Dönecek köşeler seni bekliyor.
Ama ihale kovalarken, iş takibi yaparken “Namazı nerede kılabilirim” diye sormayı unutma.
Ne diyor Akif; 
“Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım. Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım..”

Formun Üstü

 

Yazarın Diğer Yazıları