Baharın müjdecisi: Semeni

Nevruz bayramına sayılı günler kala Araştırmacı-Yazar Nezir Ötegen, bolluk ve bereketin simgesi olan buğdayı anlattı. Detaylar Kayseri Olay haber merkezince derlediğimiz Kayseri haber bülteninde.

Baharın müjdecisi: Semeni
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Nevruz, doğanın uyanışı olarak adlandırılan ve baharın gelişini kutlamak için dünya çapında çeşitli halklar tarafından kutlanan geleneksek bir bayramdır. 

Nevruz bayramına hafta kala buğday çimlendirilip kurdele ile bağlanması adetten olduğunu söyleyen Araştırmacı-Yazar Nezir Ötegen, buğdayın bolluk ve bereketin simgesi olduğunu söyledi. 

Yazısında Hazreti Yusuf’un yaşadığı hikayeye de yer ver Ötegen’in yazısı ise şöyle; 
“Anadolu’da haneye bolluk, bereket getirmesi ve kem gözlere karşı iğde Dalı üzerine örülmüş buğday başakları ile üzerlik tohumlarından, mısırdan nazarlık yapılarak, ev ve iş yerlerinde tavana, mutfağa evlerin duvarlarına asılır. Bereket var olanın artmasıdır. Bereket enerjisi, yaşanmazsa elde edilemez.

‘Toprak berekettir ona bir düşen bin doğar’

Bolluk ve bereketin en eski sembollerinden biri olan buğday başakları sembol dilinde ise esneklik ve uyum yasasını simgeler. Başaklar, esneklikleri ve eğim güçleri nedeniyle her türlü fırtınaya dayanıklıdırlar ve tüm güçlüklere rağmen daima ayakta kalırlar.

Baharın müjdecisi: Semeni

İnsanlığın buğdayla imtihanı

Hepimizin bildiği gibi Kur'an-ı Kerim'de, Yusuf suresinde geçtiği üzere;  Mısır'ın Hükümdarı Akhenoton'un gördüğü rüyayı, hiçbir kimse yorumlayamamış,  Hz. Yusuf (a.s.) Yusuf suresi 47. ayet-i kerimede geçtiği üzere Hükümdarın adamlarına şöyle tavsiye etmişti:
‘Yusuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip)  bırakınız.’ 
Hz. Yusuf (a.s.)'ın en büyük mucizelerinden biri hiç şüphesiz, buğdayı bolluk zamanında ambarlarda saklaması, kıtlık zamanında Mısır'ın halkına dağıtması, hatta komşu ülkelerde yaşayanlara buğdayı satması ile ekonomik refahı elde etmesi idi.
Hazreti Yusuf, Mısır’da buğday kıtlığı yaşadığı süreçte ekilebilir bütün alanlara buğday ve bazı tahıl ürünlerinin ekilmesini istedi. Öncelikle elinde buğday olan tüccarların buğdaylarının karaborsaya düşmesini engelledi. Çünkü bunlar tohumluk buğdaylardı. Sonra üretimden elde edilecek buğdayların silolarda muhafazasını sağladı ve hem nem hem de yağmurdan korunması için silolara taş ördürdü. 
Özellikle ürünlerin az olduğu süreçte vergilerden muafiyetler ve çeşitli vergi kolaylıkları sağladı. Buna ek olarak buğday ekenlere de vergi muafiyeti gibi benzer kolaylıkları temin etti. Çiftçilere topraklarını sürmek için hayvan tahsis etti. Böylelikle çiftçiler ve köylüler ekilebilecek bütün toprakları ekti ve iklimin de etkisiyle yılda birkaç defa hasat elde edildi. Elde edilen hasatların ambarlarda korunması için bilimsel bir yöntem kullandı ve buğdayların çürümesini önlemeyi başardı. 
Her yıl bir silonun tüketilmesini sağladı ve böylece 7 silo için 7 yıl sürekli üretim ve buğday stoku yapıldı. Nil Nehrinin sularından devlet eliyle sulama imkânı sağlandı ve bu süreçte vergilendirmeye eklendi ama kıtlık sürecindeki vergilendirme düşük oranda devam etti. Buğdayların samanları ise hayvan sahiplerinin yem ihtiyacını karşıladı.
 Hz. Yusuf, kıtlık dönemlerinde de üretilen buğdayın ölçeği kadar köylülere buğdaylarını geri verecekti ve ekim süreci devam edecekti. Buradaki en değerli süreç ise Hz. Yusuf’un üreticiler ile sık sık bir araya gelmesiydi. Bu güveni artıran ve moral veren en önemli öğelerin başında geliyordu. 
Hz. Yusuf ise sürekli olarak buğdaylarını devlete verenlere kıtlık dönemlerinde buğday verme taahhüdünü yeniledi, buğdayda taban ve tavan fiyat belirledi. Ürünlerin ülke dışında çıkarılması bir süre izin vermedi ve sonrasında ihracatın yolunu açtı. Elbette Hz. Yusuf dönemi ile şimdiki dönem bir değil ama alınacak çok ibret var.  Hz. Yusuf’un Mısır’da uyguladığı tekniği kullanmayı denemek de düşünülebilir.
Çünkü tarih tekerrürden ibarettir. İbret alınsaydı tarih tekerrür eder miydi hiç. 
Yapılan bilimsel araştırmalarda, başak halinde depolanan buğdaylarda hem yenik tane hem de böcek sayıları, tane halinde depolanmış buğdaylara göre önemli derecede düşük çıkmıştır. Bu nedenle, başak halinde depolanan buğdaylar tane halinde depolanan buğdaylara göre böcek zararına karşı daha dayanıklı bulunmuştur.
 Fas Rabat Üniversitesinde,  2 yıl süreyle bir araştırma yapılmış.  Başaklı ve başaksız buğday tohumları üzerine yapılan bu araştırmadan, ilginç sonuçlar çıkmış. Buğdayda su miktarı ne kadar çoksa, çürümesi o kadar kolay oluyor. 
Başaklı tanelerin 2 yılın sonunda, çok su kaybettiği için kuruduğu ortaya çıkmış. Başaksız tanelerin 2 yılın sonunda, %20,3 oranında su miktarına sahip oldukları görülmüş. 2 yıllık araştırmada, buğdayların kök ve gövde gelişimleri üzerine de ilginç veriler elde edilmiş.
 Başaklı buğday köklerinin %22, gövdelerinin %32 oranında, başaksız buğdaya göre daha iyi geliştiği ortaya çıkmış. Türk kültüründe baharın başlangıcı olarak kabul edilen ve 21 Mart’ta kutlanan Nevruz kutlamalarının sembollerinden biri olan ‘semeni' baharın gelişini müjdeler, bolluk ve bereketi simgeler. Semeni, bayrama 2 hafta kala buğdayın çimlendirilip, yapraklarının kırmızı kurdele ile bağlanmasıyla oluşur ve Nevruz Bayramı’nda sofralara, hediye sinisine, kapı ve pencerelere konur. Semeninin helvası, yemeği ve şekeri de yapılır”  

Baharın müjdecisi: Semeni