
DÜŞÜNME YETİSİ..
Ahmet ZORLU
Köşe yazısı yazmak çok da kolay bir iş değildir.
Bir yazıyı yazmak ve noktalamak, içinde bulunduğunuz ruh hali ile doğru orantılıdır.
Ben yazımı bitirip son noktayı koyduğumda çok keyiflenirim.
Bazen o kadar keyiflenirim ki, bir sonraki günün yazısını da yazıp masadan kalktığım çok olmuştur.
Bazen “Acaba ne yazsam” diye düşündüğümde kendimi büyük bir boşlukta hissederim.
İşte o saatlerin birindeyim ve ne yazacağımı bilmeden dakikalardır oturuyorum.
Böylesi anları çok az yaşarım.
Zira benim yazma ilhamım daima kendiliğinden çıkagelir.
Kafamın içinde her şey anında planlanır kelimeler adeta uçuşarak yerlerini bulup yerleşirler.
Cehalet ile küstahlığın kol kola gezdiği ülkemde yaşananları yazacak olsam, işim çok kolaydır.
Saatlerce günlerce yazmaya doyamam.
Lakin yazıma duygularımı katık edeceksem işim zordur.
Tüm insanlar doğaları gereği bilmek, öğrenmek, anlamak dürtüleri ile doğarlar.
İnsan o kadar değişken bir yaratıktır ki, anlaşılması, çözülmesi çok zordur.
Zira insan daima gelişir ve değişir. Duygularımızı kontrol altına almak çok zordur. Her ne kadar otokontrol diye bir mekanizma varsa da işe yaramadığı çok olur.
Zira, insan ölene kadar öğrenir, tadar, yaşar.
Tekâmülün sonu yoktur.
En son nefeste yine öğrenme işlevini yerine getirir.
Yani ölümü tadar yaşar ve ölmeyi öğrenir.
Doğum anımızdan itibaren kendimizle bir öğrenme yarışı içindeyiz.
Doğduğumuzda ilk nefesi ve yaşamayı, son nefeste ise yine ölümü öğrenerek gideriz hayat sahnesinden.
Bu ikisi arasında geçen zaman ise yaşam sürecimiz, hayatımızdır.
Daha doğrusu öğrenme, yanılma, deneme, tutku, coşku, hüzün gibi sayısız duyguların orijinidir hayat.
Yeter ki bu duygularımıza ket ve gem vurmayalım.
Bırakın olduğu gibi.
İçinde bulunduğumuz anı ve zamanı yaşayalım.
Hiç boş yere ona yeni kavramlar giydirmeye çalışmayın.
Unutmayın ki, insan çizer ama kader buna daima güler.
Nasılsa yapmamız gereken her şey hazırdır.
Bize sadece yaşamın tuşuna basmak düşer.
Bütün felsefelerin ve felsefistlerin en temel ilkesi budur.
Hayat için kendinize göre yeni oluşum ve kavramlarınız varsa mutsuz olursunuz.
Hayat hiç kimsenin istediği gibi değildir.
Şu an gözlerinizi kapayıp bir an düşünün…
Yazdıklarım ne kadar da doğru ve duru değil mi?
İçimizdeki o müthiş huzursuzluk aslında tamamıyla hayatı kontrol altına alma, ya da değiştirme güdüsüdür.
Size düşen içinizdeki tüm duyguları ölesiye, doyasıya yaşamak ve yaşatmak olmalı.
Çünkü hayat avuçlarımızdan akıp giden bir sudur.
Ateş elinizi yakıyor, gözünüz görüp, kulağınız duyuyorsa ve siz hala toprağa basabiliyorsanız; hayat sizin içinizde demektir.
Ten, ruha giydirilmiş bir kılıftır.
Bu kılıfı yırtıp ruhunuzu özgür bırakmak sizin inisiyatifinizdedir.
Şimdi size düşen onu yaşamaktır.
Ne yazık ki biz yaraları ile mutlu olmamaya yatkın bir kültüre sahip toplumuz.
Sadece bu kadar mı, bize yaşatılan olumsuzlukları çok kolayca meçhul bir isme veya adrese fatura edebiliyor, bize bunları yaşatanı kolayca affedebiliyoruz.
Örnek mi istiyorsunuz;
“Son bir ay içinde net yüzde 40 oranında gelirimiz azaldı.
Fakirleştik resmen.
Ama sorumlusu, ama sorumluları gözümüzün önünde olduğu halde biz faturayı başka kıtalara kesivermedik mi?
Neyse:
Bu gün haddimi aşarak biraz felsefe yapmaya çalıştım.
Zira, Felsefe yapmak doğru düşünmektir.