
ÖLDÜRME HAKKIMI KULLANDIM (!?)
Serap Şule Kalın
Öncelikle bu yazıyı yazmama vesile olan olaydan kısaca bahsetmek istiyorum. Eşinden şiddet gören bir kadını düşünün. Bu kadının defalarca eşinden uzaklaşıp, çocuklarını da Çocuk Esirgeme Kurumuna bırakmak suretiyle, ailesi tarafından uzaklaştırılarak başka şehire yerleştirildiğini düşünün. Ve uzaklaşmasına vesile olan eşin , karısını bularak 15 bıçak darbesi ile hayatına son verdiğini… Ne kadar acı, ne kadar da talihsiz bir kader. Şimdilerde bu adam ömür boyu hapis cezasına çarptırılıp, müebbet hapis alarak cezaevine koyuldu. Adaletin güzel bir şekilde tecelli ettiği için mahkeme heyetine saygılarımı sunuyorum…
Dava kararını açıklandıktan sonra söz konusu acımasız cinayeti işleyen adamın mahkeme heyetine söylediği cümle ise kan dondurucu cinsten olsa gerek. “Öldürme Hakkımı Kullandım, O kadar canileşseydim annesini de öldürürdüm “
Peki… Nerede kaldı 37 yaşındaki bir kadının yaşam hakkı ? Yaşama hakkı ?
Kadın güçlüdür. Hele bir kadın anne ise ekstra bir sağlamlığa ve çelik iradeye sahiptir. Çünkü kadının anne olduktan sonraki hayata bakış açısı daha makul ama her zaman daha korumalı bir eksende şekillenmeye başlamıştır. Kadın karakterinde yer almasa bile olmayacak, kabul edilmeyecek durumları dahi anne olduktan sonra daha bir kabullenir hale gelmiştir. Kadın evliliklerde sabreden, göğüs geren ve yaşanılan olumsuzluklarda farklı pencerelerden detaylı değerlendirebilen insandır. Kadın eğer evinden ayrılıp, sığınma evine ya da herhangi bir yere yerleşti ise ve hele hele yavrularından kısa bir süre de olsa ayrı yaşamayı göze aldı ise, mesajını net vermiştir. ZAMAN İSTEYİP, ANLAYIŞ BEKLEYİP, UMUT ETMİŞTİR. Aynı olaylar bu noktaya gelene kadar verdiğine emin olduğum onca mesaj, onca düzelme beklentisi, onca iyi niyet gibi bu kez yine, bir kez daha, yeniden hayata, evlatlarına ve kim bilir sevdiği adama tutunabilmek için hem de…
Erkeklerin zannettiği ( en azından bir kısmının) gibi değildir kadınlar. Erkeklerin 1 kez düşündüğü ve dillendirdiği mevzular, kadın tarafından çok önceleri 10 kez düşünülmüş ama 1 kez dahi dillendirilmemiştir. İçlerinde büyük şelaleler çağlar kadınların, beyinlerinde sürekli fırtınalar kopar ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünme yetisine sahiptirler. Hiçbir zaman fevri davranışların merkezinde bulunmaz kadınlar.
Ve hiçbir kadın öldürülmeyi hak etmemiştir. Hele yavrusu olan bir anne ise evladının hatırına BİN KEZ YAŞATILMASI gereklidir.
Öldürmüş adam, öldürme hakkı neyse onu kullanarak hem de ! Hem de öldürdükten sonra öldürmesine kılıflar uydurarak değişik bel altı vurma teknikleriyle. Ne de olsa en çok inanılan şeydir değil mi öldürmeye sebep olarak kadının ahlak zafiyetinden bahsetmek ! Ya da bir kadına karşı oluşan olumsuz tepkimelerde en sık başvurulan metottur kadının ahlakına, namusuna laf söylemek.
Ne o adamın ne de o kadının sorunu esasında yüreklerimizi yakan bu olay. Bu olay hepimizin, her birimizin sorunu. Kadının halen aşağılandığı, kadının hala ötekileştirildiği, eşleri tarafından “o nasılsa benim” mantığıyla aldatılmanın normalleştiği, kadının kolay harcandığı, kadının kolay silindiği, kadının öldürülünce dahi “ne yaptı bakalım” diye sorgulayan toplumumuzun, bizim , hepimizin sorunu.
Beni bu saatten sonra düşündüren ise bir anne olarak , anneleri babaları tarafından öldürülmüş, babaları da müebbet hapis cezası almış o çocukların durumu. Böyle böyle bozuluyor işte toplumun genetik yapısı. Böyle böyle öğreniyor insanlar güvenmemenin ne demek olduğunu.
Ve sonu hüsran ile biten evlilik masallarında gökten düşen elmalar hep daha tomurcuğunu yeni açanlar oluyor. Yavrular, evlatlar, çocuklar… Allah yar ve yardımcıları olsun…
Kalın Sağlıcakla.