Serap Şule Kalın

İRONİK BİR DOĞUM SANCISI

Serap Şule Kalın

Her doğum bir miktar sancı içerir. Doğumun, doğuşun, yeniden başlamanın, hayata tutunmanın, hayata dokunmanın bir acısı, sızısı, ağrısı vardır. Olmalıdır. Olmalıdır ki “Merhaba” deyip de meclise kabulün bir manası olabilsin.

Her dakika, her saat yeniden bir başlangıcın müjdecisidir. Durum, meclis, ortam her ne olursa olsun yeni başlangıçlar her zaman olacaktır, olmalıdır.

Hele sancılı süreçlerin, hele sıkıntılı günlerin ardı arkası kesilmiyorsa, o sancıların bitişi ancak yeni doğumlar ile muştulanmıştır.

Gerek kişisel hayatımızda, gerekse sosyal ortamlarımızda ,gerekse ülke meseleleri ile ilgili konularda bu deruni inanış bizleri geleceğe dair ümitli ve sebatlı olma yolunda emin adımlarla ilerletmektedir.

İnsan fiziksel manada et ve kemikten yaratılmıştır. Fakat insanı insan yapan ruhu, benliği, karakteri ve karakterinden yansıyan davranışların bütünüdür. İnsan et ve kemikten yaratıldığı gerçeğini hayatına empoze etmeli ve AŞK ile, ŞEVK ile bulunduğu her yerde, her görevde, her ortamda o şekilde tavır ortaya koymalıdır. Sahip olduğu inançlara, değerlere, vasıflara, mesleğe, bünyesinde bulunduğu kuruma, aileye, gönlüne girdiği insanlara olumlu ya da olumsuz ama illaki karşıda etki bırakır manada kendisinden bir parça bırakmalı ve varlığının etkisini hissettirmelidir.  İnsan ; insan ve beşer olarak varlık bulunduğu bu dünyada yer alabildiği ve etki gösterdiği ölçüde insandır.

Aynı insan hayat boyunca türlü çeşit sorun, sıkıntı ve imtihanlara gebe kalıp, türlü çeşit köprülerden sağ, selamet ya da yara bere içerisinde karşıya geçmiş ya da yol yarısında köprüden itilmiş, düşmüş ya da kendi marifetleriyle köprüyü yarı yolda bırakmak zorunda kalmıştır.

İnsanoğlu sürekli sancı içerisindedir. Olmalıdır elbette. Gayret gösteren, yaşayan ve dünyaya geliş amacının bilincinde olan insanın doğal hasletidir sancıları. Sancılar her daim doğacak yeni günlerin, güzel yarınların  habercisidir. Ama biter, bitecek sandığı sancılar her daim var olmalıdır hayatında.

“İşimiz bitmiyor, gün bana yetmiyor, istediğim hayat bu değil” diye sıkıntıya girdiğimiz her nokta bizi hayatın varoluş gayesinin meşakkat ve bitmez kaygılarımız olduğu gerçeğine ulaştırır .

İşi olan, işi bitmeyen, sürekli kaygıları, sürekli düşünceleri olan insanlar plansız, programsız ya da problemli insanlar değildir aslında. Bu insanlar gayet olayın farkında, gayet insani hasletler içerisinde olan ve gayet doğru denklem üzerinde yaşayan insanlardır.

Kaygıları olan insanlar iyi insanlardır. Düşünen insanlardır. Dalgın insanlar düşünme görevini yerine getiren insanlardır.

Sancıları vardır her daim bu insanların.

Kendisiyle ilgili, sevdikleriyle ilgili, en çokta  ülkesiyle ve insanlarıyla ilgili…

Padişahı sarayından sürgün eden de, hükümetleri deviren de, ihtilallerin kudretli subayları da, göğü girdirip, kızılı çıkaranlar da , Avrupa’dan Asya’yı kuşbakışı ve tam da olması gerektiği gibi görenler de, yüreği al kanlar içindeyken, kanı gök rengine bulananlar da aynı insanlardır.

Sancılar içerisinde kıvrananlardır bu insanlar… Az da olsa her sancının doğum müjdecisi olduğunun farkında olan insanlar…

Bu insanlar…

Gerçekten iyi ki varlar…

Gazanız mübarek olsun…

Kalın Sağlıcakla …

Yazarın Diğer Yazıları