Nurkal Kumsuz

ZAMANIN ANLAMI

Nurkal Kumsuz

Hayatta ne varsa zaman onu ifâde eder. Bu bakımdan zamanın yorumunu ve değerlendirmesini yapan şairlerimiz, zamanın anlamını hayatın kendisiyle özdeşleştirerek işlemişlerdir.

            Ömer Hayyam, zaman kelimesinin çerçevesi içinde onu her şeyi olmaya başladığı an “çekiç gibi” olduran bir gerçek ya da usta olarak kabul eder:

            “Yaşamanı akla uydurman gerekir,

            Ama bilmez misin ki uygun olan nedir,

            Bereket eli çabuktur, zaman ustanın,

            Başını vura vura sana da öğretir.”

            Yahya Akengin, “Zaman Şiiri”nde gönlün zamana hükmünün geçmesi gerektiğini vurgulayarak; zamanın kaosunu şu çerçevede tablolaştırır:

            “Ve hayatın namlusundan

            Saçmalarla delik deşik.

            Ve çıkar düştüğü sulardan ay

            Artık gölgesi tekin olmayan dağlarda

            Yelesi rüzgârda bir deli tay

            Koşarken uçurumlara doğru

            Düşer kendi karanlığına zaman

            Zamanın terkisinde insan.”

            Feridettin Attar’a göre ağızdan çıkan kötü söz ve yaydan fırlayan ok ile beraber geçip giden zaman bir daha geri dönmez. Bunun için de zamanı iyi değerlendirmek gerektiğini söyler:

            “Geçip gitmişse ömürden dakikalar,

            Ne kadar çırpınırsan çırpın,

            Bir saniyesini bile döndüremezsin.

            Ah vah etmek nafile.

            Çare nedir diye sorarsanız dostlar,

            Ömrü dolu geçirmek gerektir derim.”

            Enis Behiç Koryürek’e göre zaman, aksiyonlar zincirinde yaşama biçimidir. Birçok duygunun merkezi olan “hâtıra” zaman içinde zamanı birbirinden ayıran bir sınır çizgisidir:

            “Geçsin günler, haftalar

            Aylar, mevsimler, yıllar...

            Zaman sanki bir rüzgâr

            Ve bir su gibi aksın.”

            İlhan Geçer, dünyanın sürekli ve hızlı değişimini “Zaman Tüneli”ndeki bir geçiş olarak ele alır:

            “Yıllar geçiyor

            Yollar geçiyor

            Kullar geçiyor

            Gitgide çürüyen

            Köprüler üzerinden.”

            Zamanı bir “Yankı” olarak gören Halil Soyuer, şöyle seslenir:

            “Bazen bir ses duyarsan, uzaklardan, derinden,

            Anla ki geçiyordur seneler gözlerinden.”

            Kendi sınırlarını zorlayan zaman, belirli dilimlerle insanı hep meşgul eder. Duygunun bütün tonları, düşüncenin gerçeğe dayanması dün, bugün ve yarın çizgisinde farklı dalgalarıyla insanı yoklar. Mustafa Necati Karaer bu konuda şöyle der:

            “Nasıl bir resim ki dün, bugün, yarın

            Siyah-beyaz tünelinde yılların

            Anılardan başlar zaman aşımı!”

            Rıza Akdemir de “Nostalji”de o güzelliklerle başlangıç noktasına dönmeyi hayaller:

            “Bir mucize olsa bir gün aniden

            Kaybolsa saçımı dolduran aklar

            Kırk yıl öncesine dönsem yeniden

            O şehir, o gençlik ve o sokaklar.”

            Hayat yolunda ilerlerken tatlı bir rüyanın gerçekleşmesi ya da ulaşılması gereken hedefler için zaman hızla akar. Ahmet Kutsi Tecer, zamanın bu hızlı akışına işaret eder:

            “Dakikalar öyle süratli geçer ki

            Daha sabah zannedersiniz, öğledir.”

            Mehmet Zeki Akdağ; sevgi, sevinç, üzüntü, acı, yalnızlık, pişmanlık, kızgınlık gibi insanî duyguları hayat aynasında zamanın görüntüsüyle yansıtır:

            “Çiçeklerin gülüşünde nazmolur

            Ölçüsüz zamanlar bize azmolur

            Dost yüzünü görmüyorsa gözmolur

            Kör zamanı dur edesi aynalar...”

            Zamanın insanı geliştiren, toplumu yansıtan ve hayatî her unsuru sağlam dayanak yapan anlamı; kendi akış çizgisinde süreklilik gösterir. Şairler, karışık dünyada bu temel yapıyı anlık görüntülerle yakalayarak anlamayı kolaylaştırırlar. Zamanın yaşanan ve yaşanacak olan anlamı işte budur.

Yazarın Diğer Yazıları