Nurkal Kumsuz

YAŞATMAK

Nurkal Kumsuz

İnsan, yaşadıklarıyla zenginleşen bir varlık ve yüksek meziyetlerini katarak yaşadıklarıyla da seviyeli bir hayatın sahibidir. Bu atmosferde şekillenen hiçbir şey dış etkiyle bozulamaz. Sorumluluk duygusuyla olanlara değer katarak, olması gerekenlere de denenmiş yaklaşımlar içinde yol açarak yaşatır. İşte, hayatın amacını belli bir ideal çerçevesinde bulduran anlayış budur.

            Birisi Mecnun’a; “Artık Leylâ’nın obasına gitmiyorsun. Yoksa Leylâ’ya meylin kalmadı mı?” diye sorar. Mecnun da: “Benim gönlüm zaten yaralıdır, yarama tuz ekme. Ayrılığa katlanmak aşkın azlığına, gönül geçmesine delâlet etmez.” diye,  konuşmayı kısa kesmek ister. Fakat, adam anlamaz ve ısrar eder: “Ben Leylâ’nın kabîlesine gidiyorum. Leylâ’ya söyleyecek sözün varsa söyle, ileteyim.” Mecnun: “Sakın, Leylâ’nın yanında benim adımı anma, der, çünkü onun bulunduğu yerde benim adımın anılması anlamsızdır. Ben onun varlığıyla varım, ayrıca varlığım yoktur.” En anlaşılır anlamıyla yaşatmak bu işte. Sevdiğini kendisiyle özdeştirerek, herkesin kabulleneceği bir tarzda iz bırakarak ve bütün mevsimlerin rengini yansıtarak.

            Ârif Nihat Asya, yaşatmak için sözle avunmak değil hamle yapmak gerektiğini söyler:

            “Evlat, çabanın zevkini tatmak lâzım!

            Coşkunluğa yorgunluğu katmak lâzım!

            Gördüm, ki bu haykırmalar içten... yalnız,

            Yetmez ‘yaşasın!’ demek... yaşatmak lâzım!”

            Hayat şartlarının iyileştirilmesi için daha yaşanacak çok şeyin olduğunu düşünerek yatırım yapmak gerekir. Meçhul âlemlerde bocalamamak için yaşatılacak değerlerin insana mâl edilmesi gerekir. Quan Tzu, geleceğin dünyasının nasıl şekillendirileceği konusunda yapılması gerekenleri ne güzel ifâde etmiş:

            “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek

            Ağaç dik on yıl sonrasıysa tasarladığın

            Yüz yıl sonrasıysa düşündüğün, halkı eğit.

            Bir kez ürün verir ekersen tohum

            Bir kez fidan dikersen on kez ürün verir.

            Yüz tak olur bu ürün, eğitirsen halkı.

            Balık verirsen bir kez doyurursun halkı,

            Öğretirsen balık tutmasını, hep doyar karnı.”

            Sorumluluk duygusunun zedelenmesi yaşatılması gereken değerleri de sarsar. Sorumsuzluk , bir şeyin sadece değerini düşürmekle kalmaz, onu tahrip eder. İşler ters gittiğinde sorumluluk üstlenmek insanî bir asalettir. Hele sosyal çevrenin sorumluluğunu taşıyanlar için kaçınılmaz bir görev hâline gelir. Ömer Hayyam’ın dediği gibi:

            “Yalnız bilgili olmak değil adam olmak;

Vefalı mı değil mi insan, ona bak.

            Yücelerin yücesine yükselirsin

            Halka verdiğin sözün eri olmak.”

            Emeksiz, çabasız bir değerin hayata katılarak yaşatılma isteği; artık, hükmünü yitiren bir düşüncedir. Bu anlayış, kan kaybından ölmek üzere olana yardım elini uzatmadan fedakârlığı başkalarından beklemek gibidir. Hayatın gel gitleri içinde olması gereken için tek seçenek yaşayarak yaşatmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları