
YAPTIKLARIMIZ
Nurkal Kumsuz
Söz ve davranış hangi amaca göre şekillenirse şekillensin, asıl insanî gösterge yaptıklarımızdır. Yaptıklarımız kadar bizi iyi ifâde eden başka bir şey daha yoktur. Üstelik işi doğru yapmaktan ziyade kendisini satmayı bilenlerin oyun içindeki oyunları bu sayede bozulur. Başkalarını yolun dışına sürüklemek isteyenlerin kendileri yolun dışında kalır. İnsanın kendisi ve başkaları için yeni bir umudun doğup büyüyebileceği bir ortam hazırlamayan hiçbir şey, yapılanların içinde olumlu bir değer olarak yer almaz. Yaptıklarıyla özdeşleşerek insanlığa mâl olanlar, bunun en güzel delilidir. Zor zamanlarda yapılanları değerlendirmek bile, sıkışık durumdan kurtararak yaşama sevinci bulduracak güçtedir. Atatürk örneğinde olduğu gibi...
Ahmet Rasim, hayli yaşlandığından İstanbul’da çalışamaz hale gelmiş ve 1927 yılında Ankara’ya gitmiş. Anafartalar Caddesi’nde dolaşırken İsmail Müştak ile karşılaşmış. Ankara’da ne aradığını sorunca, Ahmet Rasim de geliş sebebini açıklamış:
-Fırınlarda ekmeklerin dört köşe değil, yuvarlak yapılması yüzünden buraya kadar geldim işte.
İsmail Müştak, bu sözlerden bir anlam çıkaramayınca Ahmet Rasim ilave etmiş:
-Bir okka ekmek alayım dedim, elimden düşüp yuvarlanmaya başladı. Peşinden Ankara’ya kadar koştum. Şaşkın şaşkın onu arıyorum şimdi.
İsmail Müştak o akşam Çankaya’da Bu konuşmayı Atatürk’e nakletmiş. Sanatı seven ve sanat adamını da koruyan Atatürk anında meseleyi anlayarak Müştak Bey’e kızmış:
-Yarım asır Türk irfanına hizmet etmiş yoksul bir zat sana Ankara’da ekmek aradığını söylediği halde hangi otelde kaldığını sormadın, yardım etmeye davranmadın öyle mi?
Atatürk, Ankara’daki bütün otelleri aratarak Ahmet Rasim’i buldurmuş ve özel otomobiliyle Çankaya’ya getirtmiş. Atatürk, Ahmet Rasim’i ayağa kalkarak karşılamış ve masada yanına oturtarak da ikramda bulunmuş.
Atatürk’ün bu yaptığı, çok yönlü kişiliğinde bir ayrıcalıktır. Bunun için de her insanın hayatında yaptıklarıyla hem kendine güç verecek hem de başkalarının zor durumunda umudunu tazeleyecek bir şeyleri olmalıdır. Böylece ömür tüketilerek yapılanlar ölümsüzleşecektir.
İnsan olarak insanlık adına fazileti üstün bir değer kabul ederek, bu anlayışa göre hareket etmek; hayattaki boşlukları dolduracak ve tutunma ihtiyacını karşılayacak önemli bir şeyler yapmak demektir. Kendimize de iyi gözle bakmamız için kalıcı şeyler yapmış olmamız gerekir. Hacı Bektaş-ı Veli, hayattaki üç dostundan birinin, hatta en önemlisinin, yaptıkları olduğunu söyler: “Benim üç dostum vardır. Ne zaman ki ben ölürüm; birisi evde, birisi yolda kalır, birisi ise benimle beraber gelir. Evde kalan malımdır. Yolda kalan yakınlarımdır ve ailemdir. Benimle beraber gelen ise iyiliklerim ve yaptıklarımdır.”
Mehmet Âkif; yaptıklarımızda bizim görebildiğimizden daha büyük anlamlar olduğuna işaret ederek, sarsılmaz bir güvenle, kör çıkmaza götüren yanlışlıkları yapmamak için uyarıda bulunur:
“Âlemde ne ekdinse biçersin anı mutlak
Öyleyse nedir şer yaparak faide ummak.”
Halil Soyuer’e göre, yaptıklarımız “hayat savaşı”nın bir gereğidir. İnsan, zıtlıklar arasındaki dalgalanmalarda tercihini daima iyiden yana yapmalıdır. Sonra sevgi uyandıracak etkili mısralarına şöyle devam eder:
“Kaderince yaşar, insan ne yapsın
Doğunca başına gelen savaşı
Bu savaş sürüyor ömür boyunca
Hayat, bulmayanla bulan savaşı.
Kalp denen saati kader kursa da
Tamiri oluyor bozulsa da
Hayat, dünyadaki bir boş arsada
Evi olmayanla olan savaşı.”
Yaptıklarımız, sınırlı ömrümüzün dar alanını genişleterek yaşama arzusu veren sebeplerin başında gelir. İyi şeyler yapmak için fazla çabaya da gerek yok. Ağzımızla kimseyi dövmeye kalkışmayalım, gözlerimizle tehdit savurmayalım, birbirimizi üzerek ortalığı ateşe vermeyelim; yeter. Kimsenin bizim yüzümüzden zarara uğramasını istemezsek; yaptıklarımız, ömür boyu bize sermaye olacaktır. Hem de sürekli artan bir sermaye...