Nurkal Kumsuz

AYDIN KİMLİĞİ VE SORUMLULUĞU

Nurkal Kumsuz

Aydın, toplumun yüz akı olan seçkin insandır. Sorumluluğu bu noktada ortaya çıktığı için zaman zaman aydının kimliği tartışılmaktadır. Okumayan, araştırmayan, proje üretmeyen; ama gelişme ufkunu karartan herhangi biri de medya sayesinde aydın kimliği ile gündeme yerleşebilmektedir. Bu yaklaşım tarzı meselenin özüne bakmadan gündelik konularla oyalananlar için cazip olabilir. Fakat aydının kimliği ve sorumluluğu nasıl yorumlanırsa yorumlansın; insanlığın, toplumun ortak meselesine yaklaşımıyla kendini gösterir. Alanındaki sorumluluğunu kimliğini yansıtarak yerine getirme mecburiyeti uzun süre aydın geçirmeye imkân vermez. Bugün kültürel farklılaşma ve çözülme yaşanırken bilgi çağında da bahsedilmesi sebebiyle aydının kimliği daha büyük önem taşımaktadır. O halde devletin varlığında, millettin geleceğinde önemli bir yeri olan aydının kimliğini net olarak tespit etmek gerekir.

            Başka kültürler karşısında komplekse kapılarak kendi değerlerine saldıran, köksüzlüğe uygun kılıflar bularak topluma taşıyanlar aydın olamazlar. Aydın insan, önce kendini tanıyıp olgunlaşandır.Yunus Emre, bir insanın sadece bilgi sahibi olmasının yetmeyeceğini ve onu faydalı hale getirmek için gayret göstermek gerektiğini söyler:

            “ İlim ilim bilmektir

              İlim kendin bilmektir

              Sen kendini bilmezsen

              Bu nice okumaktır.”

            Cemil Meriç de aydın olmanın normlarını hemen hemen aynı çerçevede temellendirir:

            “ … Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan, mukaddesi olandır. İnsan, hırlaşmaz konuşur, maruz kalmaz seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını aydın yapan uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.”

            Gerçek ilmin kaynağı olan aydının toplum içinde herkesten fazla sorumluluğu vardır. Bu açıdan trafikte geçiş üstünlüğüne sahip araçların konumu neyse, aydının da toplum içinde buna benzer bir konumu vardır. Bu misyona uygun hareket ederek mensup olduğu milletin ve yaşadığı dönemin maddi mânevî gerçeğini derinden idrak eder ve bakış açısını ona göre ayarlar. Sahip olduğu engin tecrübeyle buhran döneminde çözülemeyen meselelere el koyar. Alışılmadık bir bakış açısıyla parçaları bir araya getirir ve tespitini aydın olmanın şuurunda gözden geçirir. Bunalımı kısa vadede aşmaya yarayan düşünme kolaylığı sağlar. Gerekirse beyinleri zorlar. Fikir derinliği kazandırır.

            Hiçbir devirde özelliğini kaybetmeyen orijinal görüşlerle çözüm formülleri üretir ve daima belirleyici olur. Buna dayanarak kitleleri harekete geçirerek ciddi adımlarla yeni bir hamle gücü kazandırır. Sosyal ilişkileri yara almadan düzelttikten sonra da kabuğuna çekilmez. Metodu ikna edici olduğundan zor durumlarda daima asıl kaynak olma özelliğini korur.

            Toplumdaki sarsıntıların giderilmesinde kaynaklık ettiği gibi, hızla değişen dünyadaki gelişmelerin yönünü tayin etmede de tartışılmaz rehber olur. Yüksek gayeleri, hedefine taşıma umudunu hiçbir zaman kaybetmez. Gürültüde bastırılamayan gür sesin, kaos içinde boğulmayan fikirlerin sahibi olarak aydın olmanın özelliklerini gerektiği gibi yansıtır.

            Yanlış fikirler ve tutarsız mesajlar her zaman etkili olacaktır. Ancak, karanlık gerçekleri sergilemek, onları canlı tutmak ve buna sığınmak aydının kimliğinde ve sorumluluğunda yer almaz. Onun gündeme getirdikleri ve canlı tuttukları, meseleyi bir sonuca bağlama teşebbüsüdür. Dile getirdiği meselenin nasıl bir sonuç doğuracağını kestiremeyen, kendine yakıştırdığı bir sıfatla toplumu tedirgin eden aydın olamaz. Kavgaları devam ettirerek kutuplaşmaların zeminini daha zararlı hale getiren sığınmacı anlayışın sahipleri aydın kimliğini uzun süre taşıyamaz. Dünyanın her yerinde ortaya çıkan bu zararlı fikir sahipleri çok geçmeden hakikatin ezeli havasında boğulmuştur. Yunus Emre’nin diliyle bu gerçek ne güzel ifade edilmiş:

            “ Görmez misün sen arıyı,

              Her bir çiçekten bal ide

              Sinek ile pervanenün

              Yuvasında bal olmaya.”

            Aydının çözülen toplumda toparlayıcı, birleştirici, yönlendirici; yükselen toplumda ise geliştirici sorumluluğu vardır. Zamanın ve olayların akışı içinde ilkelerinden şaşıp sorumluluğunu zedelerse, kimliği çizginin dışına çıkmasını engelleyecektir. Çünkü aydının kimliği ile sorumluluğu birbirini tamamlayarak yaşadığımız hayatın sürekli yapılanmasını sağlar.

            Aydın, toplumu varmak istediği hedefe taşımak için yanılgıdan uzak en emin yolu açar. Gerçeği denetleyen alternatif fikirleri zihinlere yerleştirerek, herkesin hayatını kendi kontrolünde tutmasına yardımcı olur. Gerçeği denetleyen, kalıcı ve geliştirici prensipleri üreten sosyal mekanizmanın doğmasına da sebep olur.

            Aydın, kimliğinin gereği olan sorumluluğunu yerine getirirse; her zaman her şartta toplumun öncüsü durumundadır ve milletin istikbalinde batmayan güneştir. 

Yazarın Diğer Yazıları