Nurkal Kumsuz

ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR

Nurkal Kumsuz

Yüreğe bir ateş düşmeye görsün, çabucak büyür.

Kor alev ocakta yangına dönerken, umudun kıyısından uzanan eller bile o çemberin dışında bir duyarsızlığa bürünür.

İnsanlık dramını tersine çevirenler, destek olacak hiçbir dayanak bulmayanların karşısında ağızlarından yuvarlanan kelimelerle sanki kara haberi mırıldanırlar:

“Ateş düştüğü yeri yakar.”

Bu duygu enkazında hayattan hisse almayarak kendi özelliklerini yitirenlerin ortaya koyduğu garip bir tavrın özürlü ifadesi.

Öyleyse?..

Eksik düşüncelerle her şeyin ne kadar kötü olduğuna sığınarak belirsizlikler dünyasında yaşayanlara, dar çerçevesinde yaşadığı hayatla yetinerek avunanlara, hiçbir şey olmamışçasına hayatın şölenine katılanlara, kimseye ihtiyaç duymadan parayla her şeyin yapılabileceğine inananlara, körlüğünü hissetmeden önünde yok olup giden şeyleri seyredenlere ve kılı kıpırdamadan bulanık açıklama yapabilenlere ateşin düştüğü yerde kalmadığını nasıl anlatmalı?

Anlatsan; kaç kişi kulak verip dinler ya da söylenen sözleri kavrayabilir?

Bir şeyler yapmanın kaygısını duymayanlar için anlatılan her şey kuru sözlerden ibarettir.

Mevlânâ’nın dediği gibi: “Söz, anlaması için söze muhtaç olan kişiye söylenir. Söz söylemeden de anlayan kişiye söz söylemenin ne lüzumu var? Gökler, yerler anlayan kişiye hep sözdür.”

Yangını yüreklerinde hissedenler; kendilerini göstermek için hiçbir değerlendirme yapmadan gerekli gereksiz ayrıntılarla şartların olgunlaşmasını bekleyenlere ibretle bakarlar, kendi kendilerine duygu ve düşüncelerini teskin ederler.

Ateşten bir atmosferde feryatları karşılıksız kalmasına rağmen, acıyı derin bir sevginin içinde sükûnetle sonsuzluğa armağan ederler.

Kendilerinden bir şey eklemeden, yürek sirenleri eşliğinde derler ki:

“Ateş düştüğü yeri yakar.” 

Yazarın Diğer Yazıları