Resmi tarih ya da gayri resmi tarih ne diyor boş verin gelin biz tanık olduğumuz yakın tarihe bir göz atalım.
Bundan 20 yıl önce ‘Fetullah Gülen Hoca Efendi’ vardı.
Memleketin yarısı ‘Muhterem Hoca Efendi’ye saygı duyuyor, hürmet ediyordu.
Hiç düşündünüz mü, o günlerde biri çıkıp FETÖ yapılanması için “Beyni sulanmış hafızların dini’ deseydi hali nice olurdu?
Birçok şey olurdu ama en çok da din düşmanlığı ile dinsizlikle suçlanırdı.
Ve emin olun ki AK Parti ile FETÖ arasında iktidar kavgası çıkmasa bu ülkede FETÖ ölünce “Muhterem Hoca Efendi” öldü diyerek Milli Yas ilan edilir, arkasından methiyeler dizilirdi.
Ölüm yıldönümlerinde anma programları düzenlenir, nasıl bir İslam alimi olduğu anlatılırdı.
Peki ya bugün…
Bugün adı en galiz küfürlerle birlikte anılıyor.
İhaneti anlatılıyor, anlatılmaya devam edecek.
Ve bir yerlerde birileri için FETÖ hala “Muhterem Hoca Efendi” olmaya devam ediyor.
Eminim ki bugün kaçtıkları ülkelerde, yarın öbür gün Türkiye’de resmi tarihin yalan söylediğini FETÖ’nün nasıl bir kahraman olduğunu anlatacaklar.
Anlatacaklar ve buna inananlar da çıkacak.
Bu ülkede Atatürk’ün dönemin FETÖ’leri için söylediği sözleri orasından burasından cımbızlayarak Atatürk’ten din düşmanı çıkarmaya çalışanlar gibi…
Tarih boyunca gördük ve görmeye devam edeceğiz ki Atatürk’ten din düşmanı çıkarmaya çalışanlar emperyalizmin maşası ve din bezirganlarıdır.
Çoğu zaman ikisi bir aradadır.
Çünkü Atatürk, bu millet dinini öğrensin FETÖ gibi din bezirganlarının elinde benliğini kaybetmesin diye Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu.
Çünkü Atatürk, insanlığa rehber olarak gönderilen Kuran-ı Kerimi yeterli görmeyen, “Dini öğrenmek için bana muhtaçsın” diyen kerameti kendinden menkul FETÖ ve benzerlerinin tekerine taş koyarak, insanlar rehberini okusun anlasın diye Kuran-ı Kerimi Türkçeye çevirttirdi.
Bu durum çocukları tekerine taş değmeyen 30 milyonluk çakarlı cipte dolaşanların millete fakirliği ballandıra ballandıra anlatanların işine gelmiyor.
Hayatlarında tek bir gün bile çalışmamış bu din bezirganlarının tek sermayelerinin din…
Ve son dönemde bu kesimin Atatürk’e saldırıları daha da arttı.
Çünkü yıllarca Atatürk’ü karalamak için Lozan Antlaşması’nın gizli maddeleri olduğu, Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılında bu gizli maddelerin ortadan kalkacağı, Lozan ile Türkiye’nin egemenlik haklarını ilk günden emperyalistlere devredildiği, bu yüzden de Türkiye’nin yer altı kaynaklarını kullanamadığını söyleyip durdular.
Lozan’ın üzerinden 102 yıl geçti.
Resmi tarihi yalanlayanların en önemli argümanının yalan olduğu ortaya çıktı.
Cebinde İngiliz pasaportuyla gezen din bezirganları, hayatın olağan akışını da bir kenara bırakıp, Kurtuluş Savaşı’nın olmadığını söyleyip, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İngilizlerin adamı olduğunu söyledi.
Dünyayı dizayn eden bunun için çabalayan İngilizler, bütün İslam dünyasını tek elden kontrol etme şansı varken; İslam Dünyası’nın halifesi kendi ayaklarıyla ve hür iradesiyle İngiliz gemisine binmişken bu fırsatı ellerinin tersi ile itip Mustafa Kemal Atatürk’ün hilafeti kaldırmasına göz yumdu?
Bu arada onlara göre işgal de yok, kurtuluş savaşı da…
İşgal yoksa Vahdettin’in bindiği İngiliz gemisi neden boğazda demirliydi.
1923 yılında davetli olarak gittiği Mekke'de yayımladığı açıklamada “Hayatını göz göre göre tehlikeye atmak gibi Allah buyruğunun kabul etmeyeceği bir şeyden kaçınmak ve peygamberin ‘güçlüklerden kaçınmak’ sünnetini yerine getirmek için tıpkı peygamberin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gibi” diyen Vahdettin’in sözlerine bir bakın.
Bu sözler aslında her şeyin özeti…
Ülke işgal edilmiş, işgale direnen halk Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde işgale direnmiş, sonunda Vahdettin can korkusuyla İngiliz gemisine binerek kaçmış ve kendisi bunu Peygamberin sünnetini yerine getirmekle açıklıyor.
Soruyorum size Gazze’deki insanlar sünneti bilmiyor mu?