Sevgili Cafer Zengin’in haberinde okuduk “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın verilerine göre Kayseri’den 60 bin 074 hanede yaşayan 189 bin 233 kişi sosyal yardımlarla ayakta durabiliyor.”
Bardağın dolu tarafından bakarsanız; devletimiz 60 bin 74 hanenin ocağının tütmesine destek oluyor.
Bardağın boş tarafından bakarsanız; yoksulluğun sonunu getiremedik.
Aslında meselenin çözümü de bardağa hangi taraftan baktığınızla ilgili…
Daha doğru bir ifade ile meselenin çözümü tercihlerle ilgili; siz yardım edilmiş yoksullar mı istiyorsunuz yoksa yoksulluğun ortadan kaldırılmasını mı?
Ülkeyi yönetenlerin sosyal yardım miktarıyla övünmelerine bakıldığında günümüz Türkiye’sinde tercih edilen “yardım edilmiş yoksullar…” gibi duruyor.
Siyasiler için bu son derece de kazançlı bir yöntem.
Çünkü gerek hükümetler gerekse de belediyeler için kendilerine bağımlı bir kitle oluşturmak ve bunu oya dönüştürmek mümkün…
Siyasiler için geçerli olan bu yol ülke için geçerli olmamalıdır.
Gerçek anlamda sosyal devletin yapması gereken de yoksulluğu yönetmek değil yoksullukla mücadele etmek olmalıdır.
Konfüçyüs’e atfedilen, “Bir insanı doyurmak istiyorsanız, ona balık verin; aç kalmamasını istiyorsanız ona balık tutmayı öğretin. Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret.” sözü aslında yüzyıllar öncesinden reçeteyi anlatıyor.
Ve buna ulaşmak çok da zor değil.
Yazımın başında da anlatmaya çalıştım önemli olan tercihleriniz.
Ya yoksullukla mücadele ederseniz ya da yoksulluğu yönetirsiniz.
Siz hangisini tercih edersiniz…