Mehmet Özmen

ELEŞTİRİ

Mehmet Özmen

"Haksız eleştiri çoğunlukla biçim değiştirmiş övgüdür" demiş Dale Carnegie.

Cengiz Aytmatov "çoğunlukla" diyerek bazı istisnalar bırakmayı kabul etmemiş:

"Gereksiz eleştiri sadece gizli hayranlıktır" demiş.

 

Aslında ne övgü, ne de hayranlıktır. Düpedüz "kıskançlıktır" haksız ve gereksiz eleştirinin kaynağı.

Kıskançlıktır ve ona "eleştiri" demek, tarif edenin nezâketinden ibarettir.

Eleştiri adı takılmış bir hareket, haksız ya da gereksizse, sebebi kıskançlık, adı da "iftira"dır.

"Kedi ulaşamadığı ciğere mundar der" diye söylemiş atalar.

Mundar olmayan ciğere mundar demek, "eleştiri" kelimesinin çağrıştırdığı anlamların içine sığmaz; iftiradır işte...

 

Gereksiz eleştiri kıskançlıktan ortaya çıkar ve gerçekten de bir övgü biçimidir.

Başkaları ne düşünürse düşünsün, haksız eleştiriye uğrayan kimse bunu fark eder.

İftiracı bir kıskanç için, bu farkındalık çok acı bir durumdur.

O, aynaya baktığında ya da vicdanıyla başbaşa kaldığında, çıkmak isteyip çıkamadığı bir dağ zirvesini, aşağı çekerek denk olabileceğini sanmakla ne biçim bir alçaklık yaptığını bilir.

Onun bu beyhude çabasının, komik çırpınışının, eleştirdiği kişi tarafından fark edildiğini bilmek de iftiracıyı kıvrandırır.

Eleştiri adını taktığın iftiranın, kaç kişiyi etkilediği, dağ başlarını ne kadar indirdiği önemli değildir. İftira atılan, bu duruma güldüğü sürece, komiktir.

 

Bir parti başkanını Che Guevara şapkasının altına montajlayan, bir diğerini kalpaklı Atatürk fotoğrafına uydurmaya çalışan partizanın çilesi budur.

Atatürk'ü eleştirmeyi varlık sebebi haline getirmiş bir partizan, onun tırnağı olamayacağını "vicdanen" kabul ettiği parti başkanını, onun kalpaklı fotoğrafına uydurmaya çalışırken, aslında bütün eleştirilerinin, kıskançlıktan ibaret olduğunu da itiraf etmiş sayılır.

Bu acziyet ifadesi, sadece partizana has değil; parti başkanında da bulunan bir durumdur.

21. yüzyılın başında, mirasının üstünde oturduğu Atatürk'ten daha fazla demiryolu yapmakla övünen, övündüğü şeylerde ölçü birimi olarak onun hizmetini kullanan bir parti başkanı, kıskançlıktan başka hangi tahrikle konuşuyor olabilir?

Arabası attan hızlı gittiği için, kendisini Büyük İskender'den daha büyük farz etse, aynı matematik verilere göre haksız olur mu?

İşte kıskançlık, insanı bazen haklı ve aynı anda komik yapan hastalıktır.

Konfüçyüs "kapını temizlemeden komşunun damındaki kardan şikâyet etme" demiş.

Komşunun damıyla ilgili konuşmak için, kendi damını temizlemeni yeterli görmemiş. Şikâyet etme hakkını, damından sonra kapısını da temizleyene vermiş.

Yine de komşunun damına dair yorum yapacak bir kişinin, kendi damına da aynı kardan yağmış olması beklenir. 21. yüzyılda, geçen yüzyılın karına dair yorum yapan bir komşu, fesat bir kelime oyuncusundan ibarettir.

 

Böyle mantık arızalı tezlerin inananlarına ne demeli?

 

"Her türlü kontrolden, her türlü ispattan uzak, saf ve sade iddia... Kitlelerin ruhuna bir fikri yerleştirmek için en emin araçtır" diyor Gustave Le Bon.

Tam da o kıskançlıklara pirim veren, o türlü komik nutuklara alkış tutan kitleyi tarif etmiyor mu?

 

Ömer Seyfeddin, Edip Ahmet Yüknekî için "edipler edibi, erdemlilerin başı" demiş.

Edip Ahmet, Atabetül Hakayık'ında tam da böylelerini, tam da bu çağı tarif etmiş:

"Kim ikiyüzlüyse saygın adamdır.

Kendine rağbet edilmesini dilersen git ikiyüzlü ol.

Haklı olana, hakkını kullanma yolları tıkanmıştır.

Haksız olana ise bütün yollar gergeniştir.

Ey ahlaksız kişi, sevinçle dolaş.

Bu senin zamanındır, istediğini yap.

İstediğin gibi rahat ve kaygısız yaşa.

Seni hangi yerde engellediler; sana hangi sözlerle engel çıktı?

Utanma kayboldu; araştırsan kokusunu bile bulamazsın. Helal yiyen kalmadı. Helalin vücudu şöyle dursun eseri bile görünmüyor. Haram yiyen, yediğini haram saymıyor.

Halk zengin olan kimseye yönelip hür olan nefislerini ona kul yapıyor.

Parası olmayanı görünce başlarını çevirip gözlerini yumarak geçip gidiyorlar.

---

Dünya hüner ve erdem sahibi kişilere çok daha vefasızdır. Hünersizler daha az cefa çeker. Erdem ile talihin bir araya gelmesi ise bulunmaz nadirden daha nadirdir.

Erdem sahibi bu dünyada nasıl bir kusur işlemiştir de bu dünya neden ona durmadan eziyet çektirir?

Cimrileri yükselterek kıymetlileri yere vuruyor.

Her halde bu kutsuz dünya artık ihtiyarlayıp bunadı."

 

O ihtiyar dünya, Edip Ahmet'ten sonra nice yüzyıllar daha yaşadı.

Ona artık ölü desem, haksızlık mıdır?

Köşe Yazısı

Yazarın Diğer Yazıları