Mehmet ÖZET

NİÇİN ADAY OLDUM-1

Mehmet ÖZET

Liseye gidiyordum.
Ülkü Ocağı’nda yapılan bir konuşmada, konuşmacı “bunların yaptığı kayıkçı kavgasıdır” demişti.
Bu sözü ilk kez duymuştum, anlamını da bilmiyordum.
O günün akşamı öğretmen olan babama sözün ne anlama geldiğini sordum.
“Oğlum, kayıkçılar müşteri kapmak için kayık üstünde kavga ederken kürekleri birbirlerine savururlar. Fakat çok sert vurmazlar. Çünkü hızlı darbe savururlarsa dengelerini kaybedip suya düşebilirler. Yani anlayacağın yalandan kavga.” Gibi bir şey demişti babam.
Kayıkçı kavgasının laf olsun diye yapılan boş bir dövüş olduğunu öğrenmiştim.
Uzaktan bakana kavga, tartışma gibi gelen görüntü meğerse vızırtı imiş. Yani göstermelik.
Bugün aynı kavgayı siyasetçiler arasında da görüyoruz.
Kamera önünde tartışıp kuliste kucaklaşıyorlar.
Hatta birbirlerine baklava yediriyorlar.
Size nasıl görünüyor bilmem ama ben bazılarının ağız dalaşını görünce kayıkçı kavgasını hatırlıyorum.
Halkımız da olan biteni tiyatro seyreder gibi takip ediyor.
Bunların yalancıktan kavgasını anlayanlar ise tümden umudunu yitirmiş vaziyette.
Gelelim benim MHP Melikgazi İlçe Başkanlığına aday oluşuma.
Bendeniz Ülkü Ocaklarında yetişmiş biriyim. Az çok siyaseti ve teşkilatçılığı bilirim. Bizim Ocak terbiyemizde ilk öğrendiğimiz şey davamızı yüceltip kendimizi önemsiz hissetmekti. Her  türlü şahsi yarardan önce teşkilat gelirdi. Büyüğümüzü sayar, küçüğümüzü severdik.
İşte, Ülkü Ocakları orta öğretim masasında görev yapan bir genç olarak da, belediye ve ticaret odası meclis odasında üye olarak çalışan orta yaşta bir kişi olarak da aynı heyecan ve diriliği sürdürdüğümüz kanaatindeyim.
Tabiri caizse işin mutfağında yetişen bir insan olarak gördüğümüz herhangi bir yanlışta kenara çekilmeyi öğretmediler bize.
“Aş görünce yanaş, iş görünce sıvış” diyenlerden olmadık Allah’a şükür.
Çünkü benim neslimin ülkücüleri “Vazife Adamı” olduklarının şuuruyla yetişmişlerdir.
Ortalık karışıkken kendini göstermeyen ama durum sakinleşince hava atarak başarıyı sahiplenmeye çalışan tipler, bizim zamanımızda da vardı elbet.
Fakat insanlarımız böyle tipleri tanır ve asla onlara pirim vermezdi.
Teşkilat mensuplarımız birbirini bildiği için bir göreve en layık olanı getirmek için istişare ederdi.
Üzülerek belirteyim ki güzel Kayserimiz de yıllardır layık olduğumuz seviyede değiliz.
Şehrimizde ülkücü-milliyetçi havadan eser yok gibi.
Eskiler, “suç samur kürk olsa kimse üstüne almaz” demiştir. Bir de “başarının babası çoktur” gibi bir söz var.
Onun için ortada bir suç varsa bunun vebali hepimizindir. Biz de bu durumdan nasibimiz olduğunu biliyoruz. Suçu bizi temsil edenlerin üstüne yükleyerek bu sorumluluktan kurtulamayız.
Şehrimizde güçlü bir temeli olan ülkücü hareket ne yazık ki çeşitli meslek odalarında, belediyelerimizde, üniversitelerimizde yeteri kadar temsil edilmiyor.
Durdu Özer’le Büyükşehirde, Aydın Çetinkaya ile Kocasinan’da, rahmetli İrfan                   Çalışkan ile Melikgazi’de seçimi kıl payı denilecek oranda farkla kaybetmiştik. Bugün bu makas ne yazık ki daha da açılmış vaziyette.
Kalemiz denilen yerlerin çoğunda yokuz bugün.
Bu AKP’nin başarısı gibi görünse de madalyonun arkasına da bakmamız gerek.
Dört yılda bir oy veren vatandaşımız bizi sahada yeterince gördü mü acaba?
AKP, genelde ve yerelde iktidar olmanın avantajını çok iyi kullanmış olabilir. Yazılı ve görsel basının çoğu onlardan yana olabilir fakat biz kendi gücümüzü yeterince kullanabildik mi acaba?
Biz genel ve yerel iktidarın yanlışlarını halkımıza doğru dürüst anlatabildik mi?
Projelerimizi tam manasıyla sunabildik mi?
Zamanında dört milletvekili kazandığımız bu şehirde bir vekili başarı olarak görebilir miyiz?
Türk milliyetçileri haklı davalarını iktidarda görmek istiyor.
Kayıkçı kavgası seyretmekten bıkan insanımızın sesine kulak vermeliyiz.
Bu fedakar ve cefakar insanların umutlarını kırma, morallerini bozma hakkımız yoktur.
AKP sanki tek kale maç yapıyor. İşte ben ve arkadaşlarım onların rahatını bozmak için yola çıktık.
Meydanı onlara bırakmamak için çıktığımız bu kutlu yolculukta çok sayıda ülküdaşımızın desteğini gördük.
Bizim MHP Melikgazi İlçe başkanlığına talip olma anlayışımızın temelinde yatan gerçek budur. Amacımız, zafere susamış insanlarımızın “Yeter Artık. Boynu bükük dolaşmak istemiyoruz” haykırışını karşılıksız bırakmamak içindi.
Cenabı Allah nasip etmemiş ve delegelerimize kendimizi tam olarak anlatamamış olacağız ki görev bize verilmedi.
Biz de bazılarının yaptığı gibi kendi işimize gücümüze bakabilirdik.
Ağrımaz başımızı derde sokmanın ne anlamı vardı!
Birileri ile açıkta bağrışıp tartışır, kapalı kapılar ardında sarmaş dolaş olup ortaklıklar kurabilirdik.
Fakat Başbuğ Alparslan Türkeş’in işaret ettiği gibi zora talip olduk.
Ve bu zorlu yolculuk bitmiş değil elbette.
Biz koltuk sevdalısı değiliz.
Hele hele kayıkçı hiç değiliz!

Yazarın Diğer Yazıları