
SOMA'YA GÜNEŞ DOĞMAYINCA
Mazhar Gündoğ
SOMA’YA GÜNEŞ DOĞMAYINCA
Bazı sabahlara güneş doğmuyor, bazı sabahlar ise güneşin doğmasına rağmen olmuyor.
Soma’da yaşanan korkunç facia bu acı durumu bize bir defa daha yaşattı. İnşallah bir daha yaşamayız.
Yangının yol açtığı dumanlardan ve karbon monoksit gazından dolayı yeraltında kalan maden işçilerimizin sabahına güneş doğmadı.
O işçilerimizin sabaha kadar acı, keder, gözyaşı ve her şeye rağmen bir umutla güneş doğana kadar dışarıda bekleşen eşleri, kardeşleri, anaları, babaları, çocukları ve sevenleri için ise güneş doğdu ama sabah olmadı.
Şimdi ne olacak?
İnanın daha önce olanlardan farklı hiçbir şey olmayacak.
Haberciler bilgi toplama telaşına düşecek.
Siyasi ve resmi sorumlular bir toplumsal hezeyana ve olası kargaşalara mahal vermemek için bilgileri kamuoyu ile kıt paylaşacak.
Devreye aritmetik girecek.
Ölü ve yaralı sayısı konusunda tereddütlü ve farklı bilgiler etrafta dolaşmaya devam edecek.
Bazıları acıların üzerinden siyasi göndermeler yaparken, bazıları da acı paylaşımı üzerinden siyasi itibar muhafazası telaşına düşecek.
Ve millet olarak kimlerin acı istismarcısı, kimlerin de asla acılar üzerinden çirkin siyasi çıkar ve istismar yollarına itibar etmeden, yaşanan acıyı Türk milletinin acısı olarak yüreğinin en derininde hissedeceğini göreceğiz…
Korkunç felaketin yol açtığı acılar, o acıların kendisini ifade eden çığlıkları henüz toprağın üzerine dahi çıkmadan, ilgili firma lehine yapılan müfettiş raporları, gerekli denetimler ve buna benzer ifadeleri ancak yangına körükle gitmek olarak algılamak mümkün olabilir.
Başkalarının acıları, felaketleri ve kederleri üzerinde saltanat inşa eden vicdan, insaf, inanç ve gönül yoksunlarına söyleyecek ne sözümüz olabilir ki?
Ve şu saatten sonra söylenecek hangi söz yiğitlerini kaybeden eşlerin, evlatlarını yitiren anaların yüreğindeki yangını söndürebilir?
Maalesef birkaç gün TV kanallarında uzman bilirkişilerin, muhtelif meslek odası başkanlarının kehanetlerini, ben dememişmiydimcesine kurdukları cümleleri dinleyeceksiniz.
İktidar yanlısı olanlarla, kör muhalif olanların yaşanan aynı faciayı, facianın doğurduğu acıyı nasıl da işlerine geldiği şekle soktuklarına şahit olacaksınız.
Bu facia karşısında bile muhalefetleşen bir iktidarı hayretle göreceksiniz.
Kimileri kendini savunurken, bazıları da et bulmuş kedi gibi yakaladığı fırsatın üzerine nasıl atlayacağının ince ayarlarıyla meşgul olacak.
Oysa aynı anlarda anaların yüreği kavrulmaya, eşlerin feryatları yıldızlara yükselmeye devam edecek.
Yüreklerinde bir toplu iğne başı kadar bile olsa bir umutla babasının canlı olarak çıkarılmasını bekleyen çocukların yetimliğin eşiğindeki duruşlarını; o anda çaresizce ufukların da ötesine süzülen acılı bakışlarını kimler gözlerinin önüne getirecek?
Taştan ekmek çıkarmaktan başka çaresi olmayanların dumandan boğulurken son nefeslerinde gözlerinin önüne neyi getirdiğini, ne hissettiğini, nefessizliğe nasıl kafa tuttuğunu kimler düşünecek?
Zifiri karanlığı aydınlatamayan alevlerin ve karbon monoksit gazının, cellatları olduğunu fark ettiklerinde artık her şey için çok geç olduğunu anlayacak vakitleri oldu mu acaba?
Ey siyasi veya bürokratik yetkililer!
Hiç olmazsa üç gün bırakın yirmi gün önce Soma ile ilgili Mecliste reddedilen önergeyi konuşmayı, trafonun neden patladığını, yazılan raporların alınan tedbirlerin uygun olup olmadığını.
Hiç olmazsa üç gün Soma faciasının kurbanlarına ve geride bıraktıklarının acılarına saygı duyun, hürmet edin.
Ama üç gün sonra yaşanan acılara merhem olunması ve bu tür acıların bir daha yaşanmaması için gerekli tedbirleri bir an önce alın.
Biliniz ki Türk Milleti yetkili ve sorumluların böylesi bir felaket sonrasında vicdanlarının acıdığını, yüreklerinin titrediğini hissetmek istiyor.