Güler Ruhsar AKTAŞ

AH SEVDA HANIM AHH...

Güler Ruhsar AKTAŞ

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Sevda Türküsev “İçerdeki mahkumlar, benim vergimle karınlarını doyuruyorlar, benim vergimle yatıyorlar buyurmuş“

Mağrurlanmayın Sevda Hanım sizden büyük Allah var.

Aslında özel bir duruma duygusal tepki gibi de görünebilir birazdan kaleme alacaklarım lakin bu duygusaldan ziyade toplumsal bir cevap olacağı kanısındayım. Zira ben ve benim gibi bir sürü mahkûm yakını Türküsev’e kırgın ve kızgın bu da bizim cevap hakkımız olsun madem…  
Öncelikle benim eşim dâhil, cezaevinde yatan hiç kimse sizin ödediğiniz vergi ile saraylarda yaşamıyor. Eğer cezaevinde bir yakınınız olsaydı veya siz yatmış olsaydınız bilirdiniz.

Bu konuya o kadar yabancısınız ki; sanki insanlar orda mevsim geçirip karın doyurmak için yatıyor düz mantığından öteye gidememişsiniz. Gazetecilik araştırmaktır Sayın Türküsev bunu bilmeniz lazım bizim mesleğimiz hata götürmez. İçerde kimse bedavadan yatmaz, öyle olsaydı ; her ay yakınlarımıza görüşte aldığımız üç beş kuruşu, asgari ücretin üçte birini yatırmazdık. Bir yıl boyunda eşimi görmek için otobüsle 12 saat yol gidip yarım saat görüşe girip 12 saat aynı yolu geri dönüp aynı gün içinde sonra mesaime başladığımı da bilmeniz mümkün değil tabi o bakış açınızla…

Sadece ben mi benim gibi nerelerden nerelere ne şartlarda giden mahkûm yakınları var…

Ah Sevda Hanım Ahh!

Oralardan konuşmak kolay, gelin bir cezaevi görüşüne üç beş kere girin, orada cam silerek, mendil satarak , yakınına harçlık yatıran kadınları görürsünüz.  Biz yakınlarımızın yattığı çarşafın, battaniyenin parasına kadar veriyoruz yeri gelince ve sizin verginizle bunu yapmıyoruz,çok şükür alnımızın teriyle yapıyoruz. Diyebilirsiniz ki devletimiz mahkûm eşlerine ve çocuklarına 283 tl kadar bir yardım yapıyor, o da benim vergimle yapılıyor.

Ha içiniz rahat etsin asgari ücretle çalışan bir işçi olduğum ve çocuğum olmadığı için bu yardımın bir kuruşunu dahi almıyorum içiniz rahat olsun yani, bu yazıyı kaleme alan kadına da, kocasına da bir kuruşunuz geçmedi.

Bizim yakınlarımızın içeride yediği içtiği ekmek, yaktığı elektrik bize fatura ediliyor vasisi olarak.  Eğer maddi durumumuz kâfi gelmez ve ödeyemezsek yokluktan, yakınlarımız çıkınca bunu devlete yine ödüyorlar. Bizim yakınlarımız cezasının bir kısmını yattıktan sonra “yine sizin o vergimi ödedim benim paramla yatıyorlar içerde” dediğiniz eşimiz, oğlumuz, babamız, devlet için açık cezaevlerinde çalıştırılıyorlar.

Ama siz belki bunu da yeni öğrenmişsinizdir.

Bizim yakınlarımızın alışveriş ettikleri kantinler, sizin dışarıda gittiğiniz bir marketten daha pahalı. Bizim yakınlarımız bir ilden bir ile nakil giderken, bizler , yine asgari ücretle çalışan işçiler, mendil satan kadınlar, cam silen analar yani biz mahkûm yakınları nakil parası ödüyoruz yol için bilginiz var mı Sevda Hanım…

Sevda Hanım sizin verginiz çok kıymetli malum, bizim yani yaklaşık 152 bin mahkûmun ailesinin ki 3’le çarpın bunu 456 bin kişinin ödediği vergi, çektiği çile, bir yere konmaz mı vicdanınızda o kadar kıymetsiz mi dersiniz?

Size göre mahkûmların hepsi sizin ekmeğinize muhannet eden cani mi?  

Mesela suçu olmadan, durumu anlaşılmadan içeri girmiş, gerçekten kader mahkûmu olan yok mu aralarında ne dersiniz?

Hani diyorum Cumhurbaşkanı, Başbakan bile yeri gelince adaletten, verilen yargı kararlarından şikâyet ederken, aynı hâkim aynı savcılar tarafından kader mahkûmlarına verilen cezaların tamamının adil olduğunu savunmak insafa izana sığar mı dersiniz?

Neyse Sevda Hanım bence özür dileyin ben ve benim gibi bedel ödeyen çile çeken mahkûm yakınlarından en mantıklısı bu olacaktır şuan.

Ve kısaca eşime bir görüş kabininde söylediğim bir sözü size de söyleyeyim o zaman. “Gerekirse işimin haricinde limon satar yine sana orada bakarım hiç kimseye eyvAllahın olmasın Allah’tan gayrı” demiştim.

Haa bugün gelinen noktada özellikle belirtmem gerekiyorsa size de eyvAllahımız yok boş lafla karın doymaz ve biz tutuklu ve hükümlü aileleri mahkum yakınlarımızı böyle bir zihniyete ye- dir -me -yiz. ! 

Yazarın Diğer Yazıları