AYIP ETTİN KADİR ABİ
Adnan Büyükbaş
Üslupsuz, sıradan gazete yazısı başlığı olarak Bir Emir Kalkan Vardı adlı ‘karalamana’ cevap vermeye tenezzül ettiğim için Emir abimin beni fırçalayacağını, “lan oğlum, değmezdi!” diyeceğini bile bile yazıyorum.
Ben de senin yaptığın gibi savruk, üstünkörü yazacağım. Sen daha iyi anla diye çok derin olmamaya çalışacağım.
Bir, Emir Kalkan güçlü bir yazardı.
İki, Emir Kalkan iyi bir konuşmacıydı. (birileri gibi mikrofon kapınca bıktırana kadar geviş getiren cinsten değil)
Üç, açık dostları gibi gizli düşmanları olduğunu da biliyordu.
Bir Emir Kalkan Vardı adlı yazını okuyunca niçin Emir abiyi sevmediğini anladım.
“Durmadan artan bir dostluğumuz olmuştur” cümlesinin kaypaklığı beni hayal kırıklığına uğratmadığı gibi bu cümle seni temize çıkarmaya da yetmeyecektir.
Emekli bir edebiyat öğretmeninin zayıf bir kompozisyon denemesinden daha basit bir yazıyla neyi amaçladın, tahmin etmek zor değil..
Nasıl bir ruh haliyle ‘karaladın?’
Üzgün müydün, sevinçli mi?
Düşman mıydın? Dost mu?
Bana kalırsa içinde biriktirdiğin ya da büyüttüğün bir intikam duygusunu açığa çıkarmak için Emir abinin bedeninin bizden uzaklaşmasını beklemişsin. 31 Temmuzda, yani onun vefatının ertesi günü yerine iki gün önce yani 29 Temmuzda o lafları yazabilecek cesareti gösterseydin yürekli bir adam olduğunu söyleyebilirdim. Ölünce cevap veremez mi sandın?
Ayıp ettin demiştim ya hayır etmedin, bu çirkin yazınla içindeki nefreti kustun.
Okuyanlar senin yazını görmediği için benim sözlerim havada kalabilir.
Bu yüzden ‘karalaman’ ile devam edelim.
“Bağda gazetemizi okurken oğlumdan bir telefon: Emir Kalkan amca vefat etmiş. Donup kalmıştık.”
Donun iki satır sonra çözülüyor ve “Kayseri hoş sohbet, dost bir insanını ve hem de nice ödüller alan, edebi eserlere imza atan ciddi bir yazarını kaybetmiş oldu” diyorsun.
Güzel cümle.
Don çözüldükten sonra yeni bir şoka giriyorsun ve ‘dostunu’ diploması ile aşağılıyorsun: “Ortaokul mezunu olarak sağlık memuru oldu.”
Bozuk cümle bozuk niyet yanında ‘berceste’ gibi kalır! Emir abi ilkokul mezunu bile olmasaydı değerinden ne kaybederdi ki. Sen doç dere oldun da n’oldu! Biyografi yazıyor olsan eğitim künyesini yazmanı anlardım.
“Bu görevde iken dışarıdan dostların teşviki ile dışarıdan lise mezunu oldu. Daha sonra Anadolu Üniversite’sinden açık öğretim mezunu oldu.” Emekli edebiyat öğretmeni ve doc dere olarak bu muhteşem cümleyi nasıl kurabildin, hayret! “Dışarıdan dostların teşviki!”
“Lise mezunu oldu..açık öğretim mezunu oldu.”
Ne katkısı var bu “oldu” ların yazına? Hiç! Anladık sen Doc. Dr’sin!
Kayseri’de kullanılan bir deyim var ya sen de bilirsin: “Kuyruk altından yellenmek!”
Tam bu konuyla ilgili.
Gelelim senin yazındaki en talihsiz ifadelerin olduğu paragrafa (noktasına-imlasına dokunmadan): “Edebiyat dünyasında üretkenliği yanında iyi bir pazarlamacı idi. eserlerini önce Kayseri Valiliği, daha son da Kültür Müdürlüğü tarafından bastırıldı. Son yıllarda ise Kıvılcım kitapevi sayesinde Ötüken Yayınevi ile tanıştırıldı. Eserleri seri halde bu yayınevince bastırıldı. Ünü yaygınlaştı. Fakat Emir’in bu şöhreti kaldıramadığını, gururlandığını ve dolayısıyla birçok samimi sanatçı dostlarını kırdığını ve yalnızlığa itildiğini bilenlerdeniz!”
Yapma be Kadir abi! Nereni düzeltelim?
Bir kişi “dostum” dediği insana ancak bu kadar hakaret eder düşman olsa. Cümle devrik oldu, düzeltelim. Düşman olsan ancak bu kadar aşağılayabilirdin ‘dostum’ dediğin adamı.
“Pazarlamacı” ha!
Yazık sana, çok yazık.
Ne çirkin bir kelime bu. Hem de Emir Kalkan ile yan yana gelmesi için güneşin batıdan doğması bile yetmeyecek olan sıfat!
“Son yıllarda ise Kıvılcım kitapevi sayesinde Ötüken Yayınevi ile tanıştırıldı.”
Bak sen! Ne büyük keşif!
“Son yıllarda” dediğin 2002. Kanatsız Kuşlar Şehri’nin basım tarihi 2002! Yani 14 yıl önceden bahsediyorsun “son yıllarda” derken. Kanatsız Kuşlar Şehri, Hoşça kal Şehir, Bu Taraf Anadolu, Türk Düğünü, Kayıp Yüzler, Yurttaş Sokak, Ha Bu Diyar ve Gül Ayinleri adında muhteşem sekiz eser yayınlandı Ötüken’de. Her biri Türk edebiyatının ölümsüz eserleri arasına girdi. Ya senden ne kalacak sevgili ağabeyim?
“Ünü yaygınlaştı, fakat Emir’in bu şöhreti kaldıramadığını, gururlandığını ve dolayısıyla bir çok samimi sanatçı dostlarını kırdığını ve yalnızlığa itildiğini bilenlerdeniz!”
Yaşlılık zor iş!
Muhakemesini alıyor bazılarının. Edebi, insafı, aklı dumura uğratıyor.
Şu “birçok samimi sanatçı dostları” saysan da kimleri ‘kırdığını’ öğrensek.
“…ve yalnızlığa itildiğini bilenlerdeniz!” Ünlem ne için?
Emir abi, yazarlıktan önce insan olmaya, adamlığa önem verirdi.
Senin de o talihsiz ‘karalamanda’ dediğin gibi “sanatçının bir tavrı, bir bakışı ve sözü olması gerektiğine” inanırdı.
“Yalnızlığa itilmiş” miş!
O hiç “yalnız” değildi. Olsa olsa senin gibilerden uzaklaştırmıştır kendini.
Riyakarlık “dost” şekerine bulandırılınca daha çok bulandırıyor mideyi.
Neyse bu kadarı bile çok fazla oldu.
Bu “karalama”nı okumasam, Kadir abim olarak kalacaktın.
Ola ki ben senden önce öte tarafa gidecek olursam bir, cenazeme gelme, iki hakkımda ‘dostça’ yazı yazma!
Emir Kalkan’ın gerçek DOSTları adına son söz: Yel, kayadan koparır!
Yazı bittiğinde eşime okudum. Keşke bu yazıyı yazacağıma onun dediğinden başka şey yazmasaydım başlığın altına. İşte eşimin bir yerden aktardığı özet sözü:
“Dedikodunuzu yapanlara çok da fazla üzülmeyin, martı bokuyla deniz pis olmaz!