'Tablo çok daha vahim!'
Son dönemde ölümle sonuçlanan olayları hatırlatan Saadet Partisi Genel Başkanı Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, 'Tablo çok daha vahim' diyerek o tehlikeye dikkat çekti. Ayrıntılar Kayseri Olay haberde…
Saadet Partisi Genel Başkanı Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, art arda yaşanan ölüm olaylarının ardından “Tablo çok daha vahim!” diyerek yaşanan tehlikeye dikkat çekti.
Yeni Yol Grubu’nun haftalık olağan toplantısında konuşan Arıkan, İstanbul’da 4 kişilik Böcek ailesinin ölümü ile sonuçlanan olayı ve yaşanan gıda zehirlenmelerine dikkat çekti. Devlette ehliyet ve liyakatin kalkmasının yaşananların nedenlerinden biri olduğunu belirten Arıkan, “Haksız kazanç ile servet belirli ellerde birikirken, sefalet geniş kitlelere yayılıyor. Böyle olunca da toplumda çürüme, bozulma, kokuşmuşluk -elbette- kaçınılmaz oluyor. Sadece son bir haftada yaşadıklarımızı düşünelim. Seyahat için İstanbul’a gelen Böcek Ailesi, alüminyum fosfitten zehirlenerek göz göre göre yaşamdan koparıldı. Adıyaman’da KYK yurdunda kalan 70 öğrenci akşam yemeğinin ardından rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. İstanbul Esenyurt’ta Eren Yılgın adlı evladımız yediği tavuk dönerinin ardından kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. İstanbul Şişli’de 25 kişi gıda zehirlenmesi nedeniyle hastanelik oldu. Dışarıda bunlar olurken, içeride yani cezaevlerinde de durum pek farklı değil. Sakarya Açık Cezaevinde hazır konserve balık yedirilen 266 hükümlü de hastanelik oldu.
Elbette çürümüşlük sadece gıdalarla sınırlı değil! Ülkemiz; ucuz ölümler ülkesi haline geldi. Sporumuz, bahis ve şikenin merkez üssü haline geldi. Mahallelerde çeteler şiddet saçıyorlar, kadınlarımız, çocuklarımız, insanımız sokaklarda güvenle yürüyemiyorlar, trafikte kaba kuvvet sıradan bir durum haline geldi. Bütün bunlar olurken de Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Bugün barış, huzur ve istikrar denince akla ilk Türkiye geliyor’ diyor. Böcek Ailesi’nin bir otel odasında zehirlenerek ölmesi ya da Eren Yılgın evladımızın yediği yiyecekten sonra yaşamını yitirmesi sadece denetimsizlikten kaynaklanan münferit bir olay değildir!
Tablo çok daha vahim. Yaşananlar, halk sağlığı yönetiminin, koruyucu hekimliğin ve zehirle mücadele sisteminin ‘birlikte çöktüğünün’ resmidir. Bunun elbette birçok nedeni var! Devlette ehliyet ve liyakatin ortadan kaldırılması bunun nedenidir. Partizanca atamalar bunun nedenidir.” diye konuştu.
Asgari ücretini Mehmet Şimşek mi belirleyecek, Morgan Stanley mi?
Konuşmasında asgari ücret konusuna da dikkat çeken Arıkan, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Denetimsiz bırakılan ‘gıda üretiminin’ getirdiği nokta ortada, denetimsiz bırakılan ‘ekonomi politikaları’ ülkeyi ne hale getiriyor ona da bakalım. Denetimsizlikten dolayı, sağlık sistemi nasıl çöktüyse, çalışanın alım gücünü koruyacak mekanizmalar da çökmüş durumda. 2026 yılı için; Asgari Ücret Tespit Komisyonunun toplanma zamanı geldi. Komisyon toplantılarında; işçi temsilcileri hangi taleplerde bulunurlarsa bulunsunlar iktidarın temsilcilerinin dediği olacak.

Uluslararası ünlü finans kuruluşlarından JP Morgan Türkiye’de 2026 için asgari ücrete yüzde 20 oranında zam yapılacağını söylüyor. Morgan Stanley ise biraz daha esnek davranıp zam oranını yüzde 20-25 olarak açıklıyor. İktidarın aklından geçen zam oranı ise yüzde 20!
Arkadaşlar, soruyorum şimdi: Bu ülkenin asgari ücretini Mehmet Şimşek mi belirleyecek, Morgan Stanley mi? Bu ülkenin asgari ücreti JP Morgan’ın öngörülerine göre mi? Yoksa bizim insanımızın ihtiyacına göre mi belirlenecek?
Daha açık söyleyeyim!
Bu ülkenin ekonomi politikaları, New York’taki, Londra’daki finans lobilerine göre mi
yoksa Anadolu’daki esnafımıza, emeklimize, insanımıza göre mi belirlenecek!
Bizim, bu konuda dört mücadeleyi ‘hep birlikte’ yapmamız gerekiyor.
1. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun
bir an evvel demokratik bir yapıya kavuşturulmasını sağlamalıyız.
2. Asgari ücretin
insan onuruna yakışan bir seviyeye çıkması için mücadele etmeliyiz.
3. Asgari ücret üzerinden işverenin üzerindeki vergi yükünüde makul bir seviyeye çekmeliyiz.
4. Asgari ücretin gerçekten ‘asgari’ ücret olmadığının farkında olarak
insanımızın bu ücretin altında bir ücretle çalıştırılarak sömürülmesinin
önüne geçmeliyiz.
Ancak görüyoruz ki; sokak röportajı veren sade vatandaşın henüz cümlesi bitmeden ışık hızıyla tutuklandığı, açlık sınırının, yoksulluğun, bu kadar açık olduğu ülkemizde, iktidar hâlâ başka bir Türkiye anlatıyor.
İnsanımızın yaşadığıyla iktidarın anlattığı arasında büyük bir uçurum var. Tükenmiş bir ekonomiyi; bakanına sorsanız, vadiler dolusu hazinelerimiz nehirlerden taşıyor.
Jest ve mimiklerden ibaret dış politikayı; bakanına sorarsanız, devletler sırayla Türkiye'mize biat ediyor.
Mega müteahhit projesine dönen sağlığı; bakanına sorarsanız ülkemiz şifa dağıtan bir cennet bahçesi.
Geçim derdi yüzünden dağılan, hiç kurulamayan aileyi; bakanına sorarsanız, aile yılı ilan ederek yuvalar yeşertecek.
Sosyal medyada aranan adaleti; bakanına sorarsanız Türkiye bir hukuk devleti!
Türkiye’yi bu kokuşmuş düzenden çekip çıkaracağız
İşte tam da bu yüzden, yaşadıklarımız bir tesadüf değildir. Hepsi aynı zihniyetin, aynı anlayışın, aynı çarpık düzenin ürünüdür.
İşte bizim çabamız, bu güzel ülkeye; yeniden adaleti, yeniden liyakati, yeniden ahlakı, yeniden üretimi hâkim kılmaktır.
Biz, 86 milyonun yüzünü güldürecek yeni ve temiz bir düzenin kurulması için çalışıyoruz.
Ve Allah’ın izniyle, milletimizin de desteğiyle, Türkiye’yi bu kokuşmuş düzenden çekip çıkaracağız.”
