N'OLAYIDIM N'OLAYIDIM…
68 kuşağının gençlik liderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan… Belki bir öç alma, belki de onların ardından geleceklere verilmek istenen bir gözdağı adına; ancak asla ve asla hukuk ve adalet adına olmayan bir sürecin ardından idam edilen üç gencin ardından çok şey yazıldı, çok şey anlatıldı. Ama hiçbiri, kimin tarafından yazıldığı hala tartışılan, Deniz Gezmiş Ağıdı kadar insanları etkilememiştir. Evet, milyonları etkileyen bu ağıtın “N’olayıdım n’olayıdım / Okuryazar olayıdım/ Deniz mahkemeye düşmüş/ Avukatı ben olayıdım…” şeklindeki dizeleri bu haftaki röportaj konuğumuz Eylem Sarıoğlu Aslandoğan’ı çok daha farklı etkilemiş. Avukat olmaya bu ağıt ile karar verdiğinin altını çizen Aslandoğan, kadına annelik dışında bir kariyer tanımayanların iktidar olduğu günümüz Türkiye’sinde; İnci’nin annesi olmanın, iyi bir avukat, idealist bir siyasetçi, yorulmaz bir kadın daha da doğrusu insan hakları savunucusu olmaya engel olamayacağının da dosta düşmana gösteriyor. Emek Partisi İl Başkanı ve genel merkez yöneticisi, Kadın Dayanışma Derneği’nin kurucu başkanı, İnci’nin annesi, Avukat Eylem Sarıoğlu Aslandoğan ile kadını, siyaseti, dünyayı konuştuk. İşte o röportajımızın birinci bölümü…
Güler Ruhsar Aktaş Hatip: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz ? Nerede doğdunuz nerede okudunuz aileniz ?
Eylem Sarıoğlu Aslandoğan : Aslen Sinopluyum fakat babamın mesleği nedeniyle Ağrı’da doğdum. Üniversiteyi İstanbul’da okudum, şuan Kayseri’de yaşıyorum.Yani bir çok ile ait hissediyorum kendimi…Avukatım, 6 yaşında İnci isimli bir kızım var.
Küçükken de avukat olacağım mı derdiniz soranlara yoksa başka bir meslek miydi tercihiniz? Avukat olmaya orta ortaokulda karar verdim. Bir mesleğe karar vermek için erken bir yaş ama ben ortaokuldan beri avukat olmak istedim. Lise’de gazetecilik de geçti aklımdan. Avukat olamazsam gazeteci olmak istiyordum.
Nasıl karar verdiniz avukat olmaya nerede okudunuz üniversiteyi unutamadığınız bir üniversite anınızı anlatır mısınız bize?
Yapım itibari ile bağımlı çalışmayı ya da sınırlar koyan meslekler, memuriyet gibi ast-üst ilişkisi olan meslekler ana göre değildi. Çünkü sürekli fikirlerini açıklamaya çalışan, değiştirmeye çalışan yer yer itiraz eden bir kişi idim. Hak kavramı , özgürlük kavramı bende çok erken gelişti. Çok demokratik bir ailede yetiştim. Bu kavramları yaşama geçirmeme vesile olacak bir meslek olmalıydı benim için. Bir de Deniz Gezmiş, bir çok kişi gibi benim içinde ‘bağımsız ve demokratik Türkiye mücadelesinin önemli isimlerinden di. Ve onları anlatan kitaplarda erken tanıştım ve onların mücadelesinden ve tabiî ki idam edilmelerinden çok etkilendim. Ve onlar için söylenmiş bir ağıt var. “Olayıdım olayıdım, okur yazar olayıdım, Deniz Mahkemeye düşmüş avukatı ben olayıdım “ sözleri benim avukat olmak istememde özel bir yere sahip. İstanbul ‘da Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudum. Her genç gibi üniversite hayalim vardı. Liseyi yatılı okudum ve ciddi bir baskı altında hissediyordum kendimi. Üniversitenin böyle olmayacağına dair bir umudum vardı. Daha özgür olacaktım. Özgürlükten kastım aileden uzak , istediğini yapıp gezip tozma anlamında bir özgürlük değil kastım. Düşüncelerin ifade ediliş biçimine, tartışma ortamlarına, fikir alışverişi bakımından bir özgürlükten bahsediyorum. Ama bunun böyle olmadığı gerçeği ile çok erken tanıştım. Üniversiteye gittiğim yıl, üniversiteye öğrencilerin nasıl gireceğine ilişkin YÖK tarafından yayınlanan genelgeye itiraz ettiğim. Üniversiteye kim nasıl gelmek istiyor ise öyle gelmesinde bir engel olmaması gerektiğini düşünüyordum.
Kayseri’de ses getirdiniz aslında parti olarak buraya gelirken ne bekliyordunuz ne buldunuz ya da ne umuyorsunuz bundan sonrası için?
10 yıla yakın zamandır Kayseri’deyim. İstanbul sonra Ankara’da yaşadım o şehirlerden sonra Kayseri’ye adapte olmakta biraz güçlük çektim. Ama bu adaptasyon uzun sürmedi. Her ilin kendine özgü koşulları var elbette ama her il aşağı yukarı aynı özelliklere sahip. Gelenek, örf adet, alışkanlıklar vs bakımından. Bu nedenle memleketin her yanı bizim için aynı. Biz Emek Partisi olarak Kayseri’yi önemsiyoruz. Kayseri işçi potansiyeli, genç nüfus ve kadınların yaşadıkları sorunlar bakımından Türkiye’de önemli bir yer tutuyor. Bu sebepler Kayseri’ye yerleşme nedenim ve buraya alışmamı da sağlayan şeyler aynı zamanda. Partimizin uzun yıllardır Kayseri’de yürütmüş olduğu bir çalışma vardı, biz de partimizin Kayseri’deki bu çalışmasında kendimize görevler aldık ve çalışmamızı sürdürüyoruz. Dedim ya Kayseri sadece organize sanayiyi düşünseniz 60 bin işçisi olan bir kent. Emek Partisi olarak biz Kayseri’de işçilerin yaşadığı sorunları çok iyi biliyoruz. Fabrikaların ve fabrika dışı sektörlerde çalışanların nerede ise tamamı asgari ücretle, sendikal hak ve örgütlenmeden uzak, nerede ise her gün iş kazaları yaşayarak çalıştırılıyor. Sadece bu alanı düşünsek bile geleceğe dair Emek Partisi’nin hedefi, geleceğe dair umudu emeğiyle geçinen kesimlerin bu yaşadıkları sorunları işçilerle, emekçilerle, kadınlarla birlikte çözmektir. Baktığımızda Kayseri işçisi ile, kadını ile, genci ile geleceğe dair umut veren bir şehir. Her kesimden itirazlar ve haksızlığa direnme, mücadele etme eğilimi var. Fakat nasıl olacağına dair bir deneyimden yoksunlar. Partimiz de bu noktada bu değiştirme isteğinin ve itirazların adresi olmak için çabalıyor ve emek veriyoruz. Kayseri’de bu dinamiklerin varlığı her geçen gün kendini gösteriyor. Daha bugün 2 Bini aşkın işçi daha iyi bir ücret, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir ücret istedikleri için iş bıraktı. Bunlar Kayseri’ye dair umutlarım..Tüm bu yoğunluk içinde Kayseri’ye çabuk alıştım.
Siyasi çizginiz hep var mıydı ne zaman oluştu siyasetle haşır neşir olmak?
Siyasetin ve ülkede yaşanan sorunların her zaman konuşulduğu bir ortamda büyüdüm. Özellikle babamın etkisi çok büyüktü. Öğretmen ve Eğitim Sen üyesi idi. Sürekli evimizde ve birçok ortamda sürekli tartışmalar yürürdü. Bu koşullarda bu kadar çok sorun ve ülke gündemi tartışılan bir ortamda insanın kendisi de buradan şekilleniyor, ilgisiz kalamıyor. “Bana ne bunlardan?” diyemiyorsunuz. Çocukluğumdan beri şiir, edebiyat, roman türünde kitapları okumaya meraklıydım. Mesela birgün bir kitapçıdan Ataol Behramoğlu’nun Bebeklerin Ulusu Yok adlı şiir kitabını almıştım. Savaş karşıtı şiirlerdi daha çok. İlkokul beşinci sınıftayım. Hoşuma giden şiirleri sınıfta diğer arkadaşlarıma okumak için okula götürdüm kitabı. Okul müdürü kitabı gördü ve kitabı elimden aldı. Ben de arkasından kitabımı almak için müdürün odasına gittim. Bana bu kitapları okumamın doğru olmadığını ve okula getirmemem gerektiğini söyledi. Neden bu kitapları okumamam gerektiği anlamadım bile. Çocuğum henüz ve savaş istemeyen bir kitap okumam okul müdürü tarafından istenmiyor. İlkokulda bile yasaklara maruz kalan biri olarak bu durumu eleştirmeye başladım. Her zaman “Okumayın, öğrenmeyin, konuşmayın” denen bir çocukluk, gençlik istendi. Liseyi de yatılı okudum. Benzer sorunlarla oralarda da karşılaştım. Özellikle yatılı okulda itaat etme, sorgulamamama, idareciler ne diyorsa onu yapma hakim kılınmaya çalışılıyordu. Ve ben biraz daha büyüyünce, buna itirazlarım çoğalmaya başladı. Böylece kişiliğimde böyle şekillendi demek hata olmaz.
Mücadeleci bir yapınız mı var pes eder misiniz bir süre sonra sorunlar karşısında?
Bu kadar mücadele içinde olan, var olan sorunları çözmeye ve yanlış giden şeyleri değiştirmeye çalışan biri ister istemez mücadeleci bir yapıya sahip oluyor ve pes etmiyor elbette. Fakat bazen siz ne kadar mücadele ederseniz edin sizin dışınızda da gelişen şeyler var ve yapmaya çalıştığınız şey olmayabiliyor. Bu nedenle pes etmeseniz bile ertelemek zorunda kalıyorsunuz. Ama biliyorum ki, kazananlar hep mücadele edenler olmuştur.
Kızınızı her eylemde toplantılarda görüyoruz sanki o da küçüklükten yetişiyor gibi seviyor mu o ortamları tepkisi yaklaşımı nasıl bulunduğunuz ortamlara?
Çekirdekten yetişsin gibi bir kaygım yok, buna çabalamıyorum da. Görsün, öğrensin bu şeyleri diye de götürmüyorum İnci’yi yanımda . Tamamen mecburiyetten her eylemde, toplantıda siz de görüyorsunuz. Sonuçta kadın olarak bir sürü yükle, ayak bağımızla bu işleri yapmaya çalışıyoruz. Ya çocuğunu büyüteceksin yada bu işlerle yapacaksın ikileminde olmak istemiyorum. Bize özellikle evde oturun çocuğunuza anne , kocanıza eş olun denilen bir ortamda daha güzel bir yaşamı yaratmak isteyen herkes gibi emek harcamak istiyorum ve bunu yaparken kızımda benimle birlikte olmak zorunda … İnci(kızım) toplantılarda, eylemlerde olmaktan rahatsız değil hatta insanların ilgisi bazen onda oluyor ve bu durumdan hoşlandığını bile söyleyebiliriz. Elbette İnci daha 6 yaşında bir çocuk ve ilgi bekliyor, sorunları oluyor. Bunlarla da ilgileniyorum. Bazen toplantılarda çıkıp İnciyle ilgilenip toplantıya geri devam ediyorum. Bazen İnci “Anne ben mi önemliyim o mu önemli(toplantıyı ya da yazdığım bir yazıyı kastederek)” diye soruyor. Bu durumda vicdan azabı duymak istemiyorum. Çalışan kadınların çoğu aynı sorunları yaşıyor.
Eşiniz Yakup Bey’de uğraşıyor siyasetle peki sizin siyasetle uğraşmanızdan memnun mu arada mırın kırın ediyor mu hem iş hem siyaset hem ev arası üçgeni nasıl idare ediyorsunuz?
Eşimle bu konuda hiç sorun yaşamıyoruz. “Sen niye şunu yapmıyorsun da bunu yapıyorsun.” “Bu işle ilgileneceğine evle, çocukla ilgilensen” diyecek biri değil. Kendisi de çok yoğun çalışan biri. Aynı partide faaliyet yürüten bir olduğu için bir çok meselede aynı düşünüyoruz. Parti işlerini yaparken ev işlerini, çocuk bakımını paylaşıyoruz. Biz ikimiz de bu işler sadece bir kişinin işi diye bakmayan insanlarız. Bu işlere, siyaset, ev işleri ve avukatlık işlerine, hepsine birden yetişemediğim oluyor. Robot değiliz sonuçta. Tüm bu işlere yetişmeye ve onları yapmaya çalışırken bazen ev işlerini aksattığım da oluyor. Mesela bir hafta evi süpürmediğim oluyor(gülüyor)
Kadın Dayanışma Derneği sizin zamanınızda kuruldu ve şimdilere geldi hala desteğiniz sürüyor mu bundan sonrası için neler yapacak kadın dayanışma derneği
Kayseri’de kadınların yıllardır sürdürdüğü bir çalışma var. Ben be bu çalışmaların içerisinde yer aldım. Daha önceleri, dernek yokken, mahallelerde tiyatro çalışması, evlerde sinema gösterimleri, işsizliğe ve yoksulluğa karşı tencere tava eylemleri… Kadına yönelik şiddete karşı basın açıklamaları, dergi faaliyetleri yürütmüştük. Dernek olmadan önce bu çalışmalar vardı ve kadınlarla bir araya gelip bu çalışmaları bir dernek çatısı altında yapmaya karar verdik.
Ben de kurucu başkanı oldum. Daha sonra yeni kongresi ile dernek başkanlığı görevini bıraktım ama dernekte yöneticiliğim devam ediyor. Kadınların yaşadıkları sorunlar bakımından dernek kadınları bir araya getirme, sorunlara çözüm üretme konusunda işlevine devam edecek. Ben de bir kadın olarak, kadınların yaşadıkları sorunlardan azade değilim. Bu nedenle dernekle ilişkim bir kadın olarak kendi özgürlüklerimin kazanılması mücadelesinin bir parçası olarak devam edecek. Çünkü kadınların kendi bağımsız derneklerinde yaptıkları çalışmaları önemsiyorum.