Kayserili Profesörden topluma çarpıcı uyarı
Kayserili Finans Profesörü Derviş Boztosun, günümüz toplumunun karşı karşıya olduğu etik ve moral değerlerdeki erozyona dikkat çekerek çarpıcı tespitlerde bulundu.
Kayserili Finans Profesörü Derviş Boztosun, günümüz toplumunun karşı karşıya olduğu etik ve moral değerlerdeki erozyona dikkat çekerek çarpıcı tespitlerde bulundu. Boztosun, bu durumun sadece bireysel tercihlerle sınırlı kalmadığını, toplumsal dokunun derin yaralar aldığını vurguladı.
Profesör Boztosun yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: "Bu acımasız tespit, aslında içten içe hissettiğimiz, gözlemlediğimiz ve belki de çaresizce kabullendiğimiz bir gerçeğin dışavurumu. Etik ve moral değerlerin böylesine ciddi bir erozyona uğraması, sadece bireysel tercihlerin ötesinde, toplumsal dokunun kendisinde derin yaralar açıyor.
Doğru ile yanlışı ayırt etmekte zorlanan ya da bilinçli olarak yanlışa yönelen bireylerin çoğalması, bencilliğin ve empatisizliğin yaygınlaşması, insani erdemlerin ve benliğin yitirilmesi, buzdağının sadece görünen kısmı. Daha derine indiğimizde, insanların kendi kimliklerini, vicdanlarını ve içsel doğrularını kaybettiklerini görüyoruz. Dış baskılar, toplumsal normlar ya da popüler kültürün dayatmalarıyla şekillenen bireyler, özgünlüklerini ve otantikliklerini yitirerek adeta birer 'kopya'ya dönüşüyor.
Dahası, etrafımıza baktığımızda ‘şuursuz ve düşünme kabiliyeti alınmış insanların çoğunlukta olduğu’ gibi vahim bir tabloyla karşılaşıyoruz. Sorgulamayan, analiz etmeyen, kendisine sunulan her türlü bilgiyi ve ‘gerçekliği’ olduğu gibi kabul eden bir toplum, manipülasyona ve yanlış bilgilendirmeye açık hale geliyor. Acaba eğitim sistemimizin ezberci yapısı mı, medyanın tek yönlü ve sığ etkisi mi, yoksa günlük hayatın koşturmacası içinde düşünmeye vakit bulamamamız mı bu tabloyu yarattı? Belki de hepsi birden, karmaşık bir denklem oluşturarak bizi bu noktaya taşıdı.
Bu ahlaki çöküş sadece bireylerle sınırlı kalmıyor. ‘Yozlaşmanın, birey, aile ve toplum geneline sirayet eden çürümüşlüğü’ ifadesi, sorunun ne kadar derin ve yaygın olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bireydeki etik sorunlar, aile içi ilişkileri zedeliyor, güven ve dayanışma gibi toplumu bir arada tutan temel değerleri aşındırıyor. Bencilleşen bireylerin oluşturduğu bir toplumda, fedakarlık, sevgi ve saygı gibi kavramlar giderek anlamını yitiriyor ve bu çürüme, bir zincirleme reaksiyon gibi tüm topluma yayılıyor.
Günümüzdeki yönetim sistemlerine baktığımızda ise durum pek iç açıcı değil. ‘Eğitim ve adalet gibi en temel ilkeleri dahi sağlamaktan çok uzak’ olduğu yönündeki eleştiri, aslında hepimizin şahit olduğu bir gerçeği yansıtıyor. Eleştirel düşünceyi teşvik etmek yerine itaatkar bireyler yetiştiren bir eğitim sistemi ve güçlülerin lehine işleyen, zayıfların hakkını koruyamayan bir adalet sistemi, toplumsal huzurun ve güvenin temelini sarsıyor. Var olan düzenler, insanlara huzur ve mutluluktan ziyade, sürekli bir belirsizlik, stres ve tatminsizlik iklimi sunuyor.
Tam da bu noktada, umutsuzluğun karanlığına kapılmak yerine, bir çıkış yolu aramak gerekiyor. ‘Düzenlerin değişmesi için suların bulanması gerekir’ ifadesi, mevcut durumun sürdürülemez olduğunu ve bir dönüşümün kaçınılmaz olduğunu işaret ediyor. Belki de yaşadığımız bu krizler ve sarsıntılar, bizi silkelenmeye, hatalarımızdan ders çıkarmaya ve daha iyi bir gelecek inşa etmek için harekete geçmeye zorlayacak. Ancak unutmamalıyız ki, ‘suların bulanması’ illa ki büyük bir yıkım ve kaos anlamına gelmek zorunda değil. Bilinçli çabalar, eğitimde yapılacak reformlar, medyanın etik sorumluluğu, adalet sisteminin güçlendirilmesi ve en önemlisi bireysel erdemlere yeniden sahip çıkılmasıyla daha yapıcı ve umut dolu bir değişim süreci başlatılabilir. Aksi takdirde, bulanık sularda boğulmaktan kurtulamayacağız." dedi.