- Haberler
- Güncel
- Kayseri'nin de aralarında bulunduğu 4 ilde yeraltı denizi, boyut kapısı, görüntülenen cismani varlık iddiası
Kayseri'nin de aralarında bulunduğu 4 ilde yeraltı denizi, boyut kapısı, görüntülenen cismani varlık iddiası
Mağara araştırmacısı Esat Yalçın'ın 'Ne Var Ne Yok' programında yaptığı açıklamalar Kayseri'nin yeraltı şehirleriyle ilgili merak uyandırdı. Detaylar Kayseri Olay haber merkezince derlediğimiz haber bülteninde.
Mağara araştırmacısı Esat Yalçın’ın ‘Ne Var Ne Yok’ programında 3 hafta kaldığı mağaradaki varlıklar ve yer altında gördükleri hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. “120 metrede yer altı denizi buldu! Boyut kapısı mı var?” sorularına yanıt veren mağara araştırmacısı Esat Yalçın, Kayseri’deki yeraltı şehirleriyle ilgili merak uyandıran ifadeler kullandı. Yalçın, Kayseri’nin de aralarında yer aldığı 4 ilde yer altı denizi, boyut kapısı ve görüntülenen cismani bir varlık olduğu öne sürdü.
Yalçın’ın açıklamaları şöyle;
“Burası Nevşehir'de yani tam olarak aslında bir yer diyemem. Derinkuyu hatta başka bir yer diyemem. Yeraltı şehirlerinde yaptığımız çalışmalardan olan görsellerimiz. Burası Derinkuyu yeraltı şehrinin şu an müzede de kayıtlı olan bir haritası. Bu haritaya göre işte ve yapılan aslında arkeolojik çalışmaya göre 85 metre derinliği olduğu söyleniyor. Bunun açık olan kısmı sadece. Bizim gittiğimiz 85 metreden biraz fazlasıydı. O da 110-120 metreye kadar.
1964'te Alman ekip tarafından aslında bu bölgede bir inceleme yapılıyor. 85 metreye kadar gidilebilmiş. O dönem teknolojisinden dolayı bundan bahsediyorum. Şimdi biz bunu biraz daha işte aşağıya geliyoruz. Su altı kaynağını görüyoruz. Buralar kuyular. Tamamen yüzeye bağlı olan su kuyuları. Geri kalan şey de yani su kuyuları demeyelim sadece bunlara. Havalandırmayı da sağlayan, bütün yeraltı şehrin içerisindeki hava akışını da sağlayan. Bir yandan da aslında acil giriş çıkışlar olarak da tasarlanmış önemli bir bölgeleri bu çıkışlar. Bizim ilk keşfimiz aslında Derinkuyu normal turistik olarak ilk üç katına giderek, işte sonra bu haritanın içerisinde geri kalan yerlerine ilerlemeye çalışarak oldu. Ama biz sonra bir yerden sonra projeyi biraz daha hızlandırdık. O da buradan direkt bir giriş yaparak olmaya başladı. Yani o tünelin içerisinden, kuyunun içerisinden aslında tırmanma ekipmanlarımızla, halatlarımızla biraz daha kademeli olarak direk inmeye başladı.
Tek bir şekilde hani böyle bir anda aşağı indiğimiz bir yapı yoktu tabii ki de. Arada istasyonlarımız oluyor. İstasyon Ha duraklarında işte halatla değiştiriyorsunuz. Ekipman değiştiriyorsunuz. 35-40 metreden sonra oksijen tüpü kullanmanız gerekiyor. Hava bitiyor ve hava biraz daha aslında metan gazı sıkışmış oluyor bazı yerlerde ki bu da insanı uyutarak öldüren bir şeydir. Çeşitli yerlerde istasyonlarını kurarak ilk etapta o 85 metre dediğimiz mesafeye kadar geldik.
85'ten sonra bu görselde bu şekilde anlatılıyor ama 85'ten sonra buralarda farklı şekilde yine devam eden aynı üstteki gibi koridorlar ve odacıklar vardı. Ve bunu bunun içine geldiğimizde aşağıya indikçe biz yapılar tamamen küçülmeye başlıyor. Yani odalar da küçülmeye başlıyor. Tüneller de daralmaya başlıyor. Biraz daha oradaki işte hava akışı, ışık durumu veyahut da başka bir şekilde bütün o sistemin açılması, kazılarak açılması değişmeye başlıyor.
Biz burada 85'ten işte 100-110'a kadar geldiğimiz yerde yeraltı bir su kaynağına çıktık. Evet. Aynı bu görseldeki altta gösterildiği gibi. Şöyle bir durum hocam. Burada girdiğinizde Ne kadar bir kaynak bir dere ve hatta şey gibi değil. Bir denizle karşılaşıyor gibisiniz. Yani bu suyun içerinde içerisine dalış denedik. İlk önce fiziki dalış denedik tüplü bir şekilde. Hocam yeraltı denizi diyebilirim. Yani yeraltı su kaynağı değil deniz diyebilirim.
Derinlik olarak da aynı şeyden bahsediyorum. Yani biz 85 metreden 110'a geldiğimizde suya çıkıyoruz. 110'a geldikten sonra da o 110 metrenin altındaki su kaynağının ne kadar derine gittiği hakkında hiçbir fikrimiz yok. Fiziki bir dalış yapmayı denedik. Burada fiziki dalış yapan arkadaşlarımız belirli mesafeye kadar yollara gidebildiler. Belirli bir yerden sonra bunu geriye gelmek zorunda kaldılar. Bunu tamamlayamadılar. Derinlik ölçülmek için aslında yapıldı. Şöyle bir yer düşünelim. Bir denize dalmak bir şeydir. Yer altında bir denize dalmak kapkaranlık bir şeydir. O yüzden oradaki işte denizde balıklar vardır, başka bir şey vardır ama orada neyin yaşadığı hakkında hiçbir fikri yok kimsenin ve suyu aydınlatmak teknolojik olarak çok zor bir şey. Yani o suyun altındaki derinliği ölçmek de bizim için zaten 100 m'de olduğumuz için basınçtan dolayı da çok zor bir şeye dönüşüyor. Şimdi buradaki de o yüzden fiziki bir çalışma yapamaz.
Burada teknolojiyi kullanmaya başladık ki işte robot kameralar göndermek ya da işte bir şekilde sismiklerle ölçümünü sağlamak gibi derinliğini. Şu an bizim burada karşılaştığımız şey Derinkuyu’nun altındaki su kaynağında karşılaştığımız 35-40 metreye kadar belirli seviyelerde suyun devam ettiğini gösteriyor. Yani yer altında 100 metredesiniz. Bir 40 metrede de su kaynağı var ve o su kaynağının içerisinden başka bir yere daha gidebiliyor musunuz?
Biz de bunu araştırmak için aslında araştırma yaptık. Düşüncemiz biraz daha o noktada. O yüzden buradan Derinkuyu'dan uzaklaştık ve dedik ki bu seviyeye belirli seviyeye yani 130 ve 140 metreye inebileceğimiz başka yerler aramaya başladık ki bu da suyla karşılaşmadan o seviyenin altına inebilmeyi bulmak için aslında bir çalışma yaptık. Bulduk. 140 metre 135 metreye kadar geldik.
Yine aynı şekilde ondan bir 10 km Derinkuyu'dan 10 km ötede başka bir yerden yaptığımız bir çalışmayla orada su kaynağını görmedik. Çünkü oradaki akış biraz daha Derinkuyu’nun yüzeyiyle başka bir boyuttaydı. Orada tamamen aslında tüneller daha da daralmaya başlıyordu ve yerin altında bir sınırı gösteriyordu bize. Biz burada toplamda beş farklı bölgeden giriş çıkış yaptığımızda her birinde gidebildiğimiz sınır 130 ve 140'a kadar olan bir çalışmaydı.
Biz bunun içinde biraz daha aslında süreçlerde labirentlerin içerisinden yani biraz daha suya girmeden de kara hareketiyle bir fiziksel hareketle aslında bu işi çözebilmenin metotlarının peşine geldik. Ve son işte 3 ay önceye kadar yaptığımız son 3 ay önceki çalışmada dediğiniz konuya geldik biraz daha. Dedik ki buradan başka bir yere bir geçiş olabilir mi? Yani çünkü gidilmesi imkansız bir boyuta geçiyor.
Biraz daha aslında Kur'an tabiriyle de işte ‘o yer altında ve yer üstünde sınırlar kurduk’ diye bahsettiği bir yapının içerisine dönüştürmeye başlıyor bizi sistemde ve biz de o yüzden bu keşfi biraz daha farklı boyutlarına dönüştürebilmek için aslında metafizik dediğimiz sistemi de içerisine koymaya başladık ki bu da bizim için içeride kalmamızı sağladı. Yani biraz daha 3 hafta içeride vakit geçirdik.
Aslında 3 hafta vakit geçirdiğimde orada uyuduğum dakikalarda da belirli bir yerden sonra ben ve ekibimdeki işte bir 3-4 kişi de rüyalarımız değişmeye başladı. Rüyalarımızda aslında oradaki yaptığımız çalışmayı rüyada gece tekrardan devam etmeye başladık ki zaten belirli bir vardiyalarla 3 haftada işte çalışma yapılıyordu orada. Bu da işte zaten içeride bir ışık kaynağımız olmadığı için gece gündüz kavramını çok ayırt etmediğimiz yani uyku periyodumuzun da zaman periyodumuzun da kaydığı bir boyuta evrilmeye başladı. Buradaki o yüzden gördüğümüz şey hani burası bir boyut kapısı mıdır?
Bunu fiziksel olarak gözlerimle gördüm diyemem ama bunu metafizik bir boyutta astral bir boyut böyle bir şeyi gördüğümüz için aslında 3 kişi de 4 kişi de biraz daha bu bilginin peşine doğru gidiyoruz. Yani nasıl görüyoruz? Buradaki normal gündüz yaptığımız çalışmada işte gidip suya çıktığımız, daldığımız halimizi rüyada geri kalan kısımlarını tamamlattı bize sistem. Yani o yüzden de herkes bir şekilde biliyor orada ne olduğunu ya da işte oranın bir yere açılacağı hakkında bir fikri var.
Ama gitmeye bir şekilde imkanlarımız tam manasıyla el veremedi. O yüzden bir işte kesinlikle burada bir kapı var başka bir şey vardır, bir yere geçiyorsunuz diyemedik. Ama alta indikçe, deDerinkuy’'danhariç, deniz kaynağından uzaklaştıkça yani aynı seviyelere indikçe başka bir şeylere dönüşmeye başladık ki burada da dediğim gibi biraz daha fizikli yapıda da aslında insan olmayan daha küçük boyutlarda birlerinin yaşadığını görebiliyoruz. Cüceler gibi.
İkinci boyutta da biraz daha işte o manyetik diye, eterik diye bahsettiğimiz ya da farklı varlıkları, bunu istersek işte İslamiyet üzerinden cinler de diyebiliriz. Bunu Bilimsel adıyla ‘Orp’ diye de aslında biraz daha tarif edebiliriz ki bunları da deneyimledik, gözümüzle gördük. Bunları biraz daha seslerini kaydettik, fotoğrafını çektik, videosunu çekmeye çalıştık. Olabildiğince anlamlandırmak için aslında biraz daha bunu bilimsel hâllere dönüştürmeye gayret ettik.
Rüyada hocam gittiğimiz yerin devamında gittiğimizi gördük. Dalışı yaptık mesela. Yani hani oraya bir dalış yapıldı. Başka bir şekilde orada bir şeylerle karşılaşıldı. Oranın biraz daha sonsuz bir derinliğine yani 40 metreye kadar biz bunu ölçebildik ama onun biraz daha 40 metre de üstünde derin bir derinliği olduğunu ve mutlak karanlık içinde bir yer olduğunu gördük.
Bunda da bir teori aslında biraz daha kum saati gibi biz genellikle içeriye girdiğimizde kum saati de kullanırız. Analog bir hareketi de aslında bize vermesi için. Bunda da kum saati örneği gibidir aslında. Bizim girdiğimiz yer kum saatinin üstü ama bunun bir de altı var. Altı dediğimiz yer de ters döndüğü dakikada yine üst oluyor. O yüzden dünyanın çıkış noktası ya da boyut kapıları diye bahsettiğimiz sistemlerde inanıyorum ki buradaki en derine geldiğiniz dakikada zaten bir yerdeki gökyüzüne ulaşmış oluyorsunuz.
Yani hani bu dünyanın yapısıyla alakalı bunun var olduğuna inanıyorum ki buna benzer hani daha küçük demo hallerini yaşadığımız mağaralarımız da vardı. Bildiğimiz gözlemlediğimiz yerler de vardı. Bazı yerlerde farklı bitki türleri, hayvan türleri gibi şeylerle de karşılaşabiliyorsunuz. O yüzden bir bildiğimiz yeryüzündeki bir dünya var. Bir de bilmediğimiz bunun daha derinlerinde olan bir dünya var. Orada başka bir hayat var diyorsunuz. Kesinlikle.
Hava farklı, ışık farklı, işte bütün o bizi evrimleştiren ya da işte bitkileri hayvanları evrimleştiren şey neyse yeryüzündeki orada bu yok. Bunun tam tersi bir akış var. Bu da o yüzden başka bir evrimi sağlayabiliyor insanlarda ya da başka bir şekilde varlıklarda. Bir fikrimiz oluyor. Onun peşine koşturuyoruz. Öyle söyleyelim. Yani biraz daha metafiziksel dediğimiz kısımda bir hissiyatımız oluyor. Buradaki bir şeyle karşılaştığımızda iyi kötü ya da acabalarımız oluyor.
Teorilerimiz oluyor ve bunun peşine koşturuyorsak, ve hepimiz aynı anda aynı şeyi aslında hissedip de biraz daha peşine koşturuyorsak bir şeyle mutlaka karşılaşıyoruz ve onu açığa çıkartıyoruz. Bir önceki yayınlarda o yakaladığımız manyetik ses gibi aslında biraz daha oradaki birçok kişiye bunu yakalatıyoruz. Ya da işte görsele dönüştürmek dediğimiz yerde biz havada bir ışık kütlesini görüyoruz. Evet ama buradaki teknoloji işte dediğim az önce hani keşfedilmemiş ya da bırakılmış denmekteki sebep teknolojinin gelişmesi ile alakalı.
Bize şu an en çok imkan veren şey bir frekans ölçer cihazlarımız, radyasyon ve frekans ölçer cihazlarımıziki termal kameralarımız bize gerçekten birçok şeyi anlamlandırmayı görmeyi biraz daha sağlıyor. Frekanslar ve radyasyon oranları çeşitli aşağıya indikçe değil odadan odaya kadar bile değişebiliyor. Yani hani belirli yapılarda belirli bir gizem inşa edilmiş bana göre ki bu da Mısır piramitlerine çok benzer bir şekilde labirentler var.
Kafa karıştırıcı insanın da kafasını karıştıracak sistemler oluşturulmuş. İlk üç katı Roma döneminde biraz daha işte şekillendirmiş. Hani içeriye kiliselerde inşa etmiş, başka bir şekilde işte kendi alanlarını, yaşam alanlarını da inşa etmiş ama derine kimse ulaşmamış. Yani kimse ellememiş de daha doğrusu öyle söyleyeyim. Orada belirli bir yere kadar, mesafeye kadar insanlara ait olmuş. Belirli bir yerden sonra da benim inancıma göre farklı bir ırka farklı bir topluma aslında ait olan bir bölgeye dönüşmüş. Bu yüzden de belki bu kadar çok insan işte 30.000 kişi diyoruz şu an Derinkuyu kaydında ama bu saydığım 6 bölgeyi birleştirirsek belki 500.000 kişi belki 1.000.000 kişi var.
Onun haricinde aslında biraz daha daha farklı baktığımızda yani hepsi işte Kayseri, Niğde, Aksaray hattındaki bütün o yeraltı şehirlerini de birleştirirsek ki birleşiyor, bu milyonlarca sayıya kadar çıkabilir.
Bir senelik bir çalışmaydı. Aslında bunun daha önceki benzer bir çekimimiz daha vardı bizim. Daha önceki yaptığımız bir keşif de vardı. Bir hocamla beraber yaptığımız bir çalışma vardı. Bundaki sistem biraz daha bu termal kamerayla çekilmiş bir ölçü. Havada gördüğünüz bir ışık oluyor ilk başta. Hocam bunu futbol topu gibi anlatabilirim. Bir futbol topu şeklinde beyaz saydam yani biraz daha aslında böyle bir akışkan bir yapıya sahip gibi ve havada uçan duran bir ilk önce karşılaşma bunlarda bu şekilde oluyor.
Bir varlık görüyorsunuz ve sonra bunu yakalayabilmek için zaten bu ışık patlamaları veyahut da biçimler termal kameralı biraz daha yakaladığı frekans geçişleri ya da ısı geçişleri oluyor ki bize burada yaptığı aslında biraz daha yüzünün bir top var. Evet, bir anda yüz çeviriyor. Gözle de görüyoruz ama termal kamerayla bunu kayıt altına alabiliyoruz. Yani doğru biçimleri, doğru hareketleri, yüz altlarını ya da işte üstündeki değiştirdiği yapıları termal kamerayla yakalayabiliyoruz. Çünkü içeride ışık olmadığı için.
Termal kameradan dolayı kaynaklı. İçerisi mutlak karanlık hocam burada. Hiçbir ışık yok. Yani hiçbir ışık olmadığı için biz zaten o beyazı bir parlaklık olarak görebiliyoruz. Yeraltı şehrinde bir bölge var bizim gittiğimiz. Oraya belirli bir yere geldikten sonra içerideki manyetik değişiyor. Bunu daha önce de anlatmıştım. O manyetiğin değişmesi de bize orada birilerinin var olduğunu, yani bizden hariç bir varlıkların da var olduğunu hissettiriyor. Nasıl hissettiriyor?
Hem fizikselinde dokunma hissediyorsunuz, bir şey hissediyorsunuz, ses hissediyorsunuz. Bir şekilde baktırıyor. Yani şu şuraya bakacaksın gibi size ona baktırıyor ve bunun karşılaşması ışık kapatarak olan bir şey diyorum. Yani biz fenerlerimizi kullanıyoruz. Kafa feneri, el feneri birçok aslında içeride ışıklandırmamız var. Ama bu dokunmayı ya da işte o sesi hissettiğiniz dakikada görmek istiyorsak karanlığa geçmeniz gerekiyor. Ful karanlıkta kalıyor olmanız gerekiyor.
O yüzden de yeraltı şehrinin bu benim teorim yeraltı şehrinin dibine girdikçe biz ışıktan daha çok uzaklaşıyoruz. İki dediğim gibi boyutlar yani tüneller benim yürüyerek geçtiğim bir boyuttayken aşağıda artık bir homojen yapıdaki bir varlığın geçebileceği bir hale dönüşüyor ama devam ediyor. Yani biraz daha aslında o farklı varlıkların, farklı ırkların yaşayabileceğini düşündüğümüz yerler dönüşmeye başlıyor.
Ve bu yüzdendir ki yine bir teorimiz üzerine o kadar insan işte en çok işte Roma döneminde yine ruhbanların, Hristiyanların mabetler olarak kullandığı yerler inşa edilmiş ya da önemli din adamlarının ya da önemli devlet adamlarının kurduğu bölgeler olarak inşa edilmiş ki bu da o kahinler diye bahsettiğimiz aslında o dönemdeki kahinlerin biraz daha alt kata inerek alt katlarda aslında bilgiyi ya da fazla ilmi alabildiğini gösteren bazı çalışmaları var.
Şimdi bunda da ne demek istiyorum? Diyelim ki işte bilimsel adıyla konuşmayalım da bizim İslam'daki adıyla cin diye konuşalım. Cin diye konuştuğumuz dakikada da bunda Kur'an'ın tabiriyle diyor ki: ‘Biz onları işte mağaralara, dere kenarlarına ve ormanlara gönderdik.’ Gönderdik dediği kısmındaki inançta olan varlıklarından bahseder ki işte o inancı kabul etmiş, İslamiyet’i kabul etmiş kabileden bahsederiz burada.
İkincisinde İslamiyet anlatıda diğerlerini zaten diğerleri diğer cin kabileleri, kötü olarak saydığımız kabileleri yeryüzünde insanın içinde aramızda bizle beraber dolaştığından aslında bahsedelim. Şimdi burada da o yüzden pozitif bir varlık konuştuğumuz dakikada kehanet ya da işte o fal ya da işte biraz daha ilim, simya dediğimiz bütün aslında boyutlar onlarla paylaşılan onlardan alınan bir bilgi transferi ile alakalı bir sisteme dönüşüyor. Şimdi burada neyi anlatmaya çalışıyorum?
Kafa karıştırmadan cinler kavimlerine diyoruz ki biz ortalama ömürleri 2500'lü yılla 3000 yıl arasında yaşarlar. Yani bilgelik seviyesi onların zeki bir varlık olduğundan dolayı değil 3000 yıllık tarihe tanık olduğundan dolayı aslında kaynaklanır ki her şeyi gördüğünden dolayı ilerletir. Burada da işte yeraltına kaçması biraz daha bizim ‘Kayıp Kıta Mu'da da konuştuğumuz gibi yani bir bilge toplum vardır deriz.
O bilge toplumun içerisinde de işte her şeyi bildiklerini ölümsüzlüğe kadar işte çarelerini bulduklarını ve bir kıtanın kaybolduğundan bahsederiz. Buradaki o yüzden burası da bir kıta. Anadolu'nun altında bir kıta var. Belirli seviyeye kadar insanların yaşayacağı ve yaşadığı bir boyut olmuş. Belirli seviyeden sonra da işte o bizim belki de kayıp diye konuştuğumuz başka bir boyutu var. Şimdi kayıp diye konuşuyoruz. Kayıp kıtadan bahsettiğimizin sebebi de şu, gidebildiğimiz sınırlarımız var.
Yani yeraltı şehrinin termal kameralarımızla devam ettiğini görüyoruz. İşte atıyorum iki kat daha görüyoruz ama benim geçebileceğim boyutta bir yer değil. Ya bir insanın girebileceği yapıda değil ya da su kaynağına çıktığınızda bir dalgıcın oradan gidebileceği bir yer değil.
Yani birçok şekilde çalışması yapıldı. Bir yerden sonra artık görüntü yakalanmaya geldi. İlk etapta ses yakalanma ile başladı aslında bir şekilde. Çünkü biz şeyin teorisini bilmiyoruz. Yani işte hangi kamerayla bunu çekebiliriz. Hangi ışıkla bunu çekebiliriz. Bunu çok fazla teknolojik olarak yapabilmek için denemeniz gerekiyor. İletişim kurabilmek için biraz daha aslında onu yaşıyor olmanız gerekiyor.
Buradaki işte deminki söylediğim şey aslında ekipten bir arkadaşımız rüyasında gördükten sonra aslında bir şeyler gelişti burada. Yani bu varlığı rüyasında gördü. Rüyasında gördükten sonra aslında bizi bir yere yönlendirdi. Yönlendirdiği yerde de biz biraz daha farklı çalışmalar yapmaya başladık. Belirli periyotlarla yapıyoruz bunu. Aynı bir davet yapmak gibi işte bir yerde cin daveti de yapabilirsiniz. Ne gelir ne görürsünüz bilmiyorum ama görüntülemek çok zor bir şey değildir.
Birçok aslında insan bunu istemeden de işte güvenlik kameralarıyla başka bir şekilde o gece görüşü dediğimiz ya da işte termal dediğimiz sistemde çok kolaylıkla yakalayabiliyoruz. Bunu hissedip dokunmak diye bir şey zaten yok. Hani öyle bir mesafede olmuyorsunuz. Konuşmuyorsunuz. Konuştuğu bir şey yok. Bir sesi var ama bu ses biraz daha işte şamanik bir tonlama gibi biraz daha aslında bir frekans sesi gibi farklı boyutlara ulaştırdığı bir ses oluyor.
Hedefteki şey burada işte yeraltı şehirlerinde biz bunları keşfedelim ya da işte bir cin yakalayalım, onunla konuşalım gibi bir şey değil. Bu işin bir sürecin parçası oldu. Çünkü dediğim gibi biz bir bilgiyi açmaya çalışıyoruz burada.
Yani hani bir şeyi keşfettiğinizde bilmediğiniz bir şeyi gördüğünüzde biraz daha aslında o sistemde hipnoz olmaya başlıyorsunuz. Yani o sizi kendisine biraz daha çekiyor. Bir de bunun zarar vermeyeceğini hani iç güdüsel olarak zaten bir şey anlıyorsunuz. Zaten öyle bir karşılaşma yaşamıyorsunuz bir şeyle. Yani dediğim gibi işte ilk etapta bir temasla, bir dokunmayla ile ya da işte bir şekilde size kendi varlığını hissettirecek işte sıcaklık değişimiyle, ürpertiyle, bir şeyle. Hani bir şekilde zaten onun orada olduğunu hissediyorsunuz.
Cesaret ya da işte o korkmama veya da bunu keşfetme boyutu o odadaki ışıkları kapattığınız anda başlayan bir şey oluyor. Yani o odadaki bütün ışıklar kapatılırsa her şeyi gözle de görmeye başladığınız bir boyuta dönüşmeye başlıyor.
Bütün şehirler birbirine bağlanıyor. Bu kesin yani bunu herhangi bir şekilde teorim falan demiyorum. Bütün şehirler işte Kayseri, Aksaray, Niğde, Nevşehir belki daha bunların dışına çıkmadık çıksak. Belki bütün Hatay'a kadar bütün her yerde bağlanıyor diyebiliriz. Bu kesin bir şey. Ama ben şu an saydığım dört şehir için mi? Bağlanıyor mu? Evet. Bunların hepsi birbirine bağlanıyor. Ya da müze olan şu an gidilen bütün yeraltı şehirlerinin birbirine bağlantısı var mıdır? Evet, vardır. İkinci olarak bu yatay yolculuğumuz bizim. Yani yüzeydeki yaptığımız işte harita üzerindeki gittiğimiz yatay yolculuk.
Derin yolculuğumuz dediğimiz işte o kuyudan indiğimiz, başka bir yerden derinliğe gittiğimiz yerlerde biz başka bir şeyle karşılaşıyoruz ki bu da işte Bir şeyi keşfetmek dediğimiz boyutu başlıyor. Yani kayıp kıtayı bulmak mı? Evet belki de burada bir kıta bulmak ya da işte o denizin altında o girdiğimiz denizin altında biraz daha sonsuzluğunu gizemini aslında keşfedebilecek bir hali bulmak. Burada da belki bir şekilde evet dediğim gibi tarih zaten değişecek. Yani tarihte birçok şey zaten değişiyor şu an.
Özellikle derin kuyu işte mazı, kaymaklı yeraltı şehirleri bunlar gibi yerlerin bilinen arkeolojik tarihi bu yıldan sonra güncellenmiş olacak. Yani artık burada şu kadar derinlik demeye başlayacağız. Bu kadar insan yaşamış demeye başlayacak. Ama ikinci boyutunda bu işin biraz daha farklı bir hali var. Bu hali de aslında hani herkesle çok böyle ortaya çıkartamıyoruz tek bir seferde. Çünkü sadece bir aşamadan ibaret. Yani daha sonuca gelmiş, finale gelmiş, kesin budur dediğimiz bir hali yok.
İşte yer altında böyle bir denizle karşılaştık dediğimizi de kesinleyemiyoruz. Çünkü derinliğini daha ispatlayamadık. İspatladığımız dakikada bir şeyleri diyeceğiz ki burası bu olabilir. Burası buraya gidiyor olabilir. Burada bu varlıklar yaşıyor ya da yaşamış olmuş olabilir diye aslında bilimsel ve akademik sonuçları ortaya çıkmaya başlayacak.
Zamanda yolculuk aslında biraz daha işte buradaki izlerden birçoğunda şeyi de görüyoruz. Ashab-ı Kehf'in izlerini de görüyoruz. Yani içeriden bir şekilde bazı yerlerde işte güneş hareketleri çok değişiyor. Yani atıyorum haftanın 5 günü ya da işte yılın 2 ayı güneş vurmuyorken bir yerde güneş vurabiliyor. Belirli bir tarihte bir ışık vurabiliyor.
Bu da aslında deminki söylediğim şeyle alakalı. İçeride bir varlık var, bir yaratık var, bir şey var. Hani bütün bu sistemde ilerleyen bir biçimi var. Doğru ışığı, doğru tarihi ve doğru zamanlamayı yaptığınızda bunlar açılıyor. Şimdi o boyut kapısı dediğimiz şey de bana göre böyle. Bir yerde evet bir duvar var ama doğru zamanı ve doğru hareketler gerekiyor. Onu açabilmek için.
O yüzden buraları daha fazla incelemeyi talep ediyoruz. Yani talep ettiğimiz dakikada bizi de ciddiye alıp dinliyorlar sağ olsunlar ve izin veriyorlar. Hani bir şekilde bir yere gidiyoruz, oturuyoruz. İşte birisi bir anda ‘Burada da bir tünel var. Bak görmek ister misin?’ diye yeni bir şey açıyor. O yüzden bitmeyecek bir yer. Allah ömür verirse hepimize biz de bir şeyleri anlatacağız yani buradaki ve keşfettiğimiz şeylerle de gerçekten dünyaya da bir şeyi tanıtmak, tarihte de bir şeyleri düzenlemek ve değiştirmek gibi bir hedefimiz var. Çünkü hocam bir de diyoruz ya işte 1964'te bir Alman ekip tarafından yapılan bir tarihi konuşuyoruz şu anda. Yani 64 teknolojisi ve bakış açısı Alman gözü.
Bu tamamen İslami açıdan deminden beri işte cinler şunlar bunlar diye yorumladığımız gibi bir yorum yok içerisinde. O yüzden merak da yok. Hani tamamen aslında biraz daha bu vakitte işte konuştuğumuz hani klasik Türkiye Yüzyılı aslında cümlesinde yaptığımız şeyle alakalı birçok alanda birçok şey yapılıyor. Biz de buradan bir şekilde işi tutmaya çalışıyoruz.”
Öte yandan Esat Yalçın’ın bu açıklamalarının ardından bölgede yapılan araştırmaların ne aşamada olduğu, akıbetinin ne olacağı merak konusu oldu.