Karaoğlu'ndan Konaç'a tepki: Cehaletin ve nankörlüğün eseridir
KİGDER Başkanı Sema Karaoğlu, Kayseri eski Baro Başkanı Av. Fevzi Konaç'ın Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik yaptığı tartışmalı paylaşımlar hakkında sert bir açıklama yayımladı.
Kadın İşbirliğini Geliştirme Derneği (KİGDER) Başkanı Sema Karaoğlu, Kayseri eski Baro Başkanı Av. Fevzi Konaç'ın Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik sosyal medya üzerinden yaptığı tartışmalı paylaşımlar hakkında sert bir açıklama yayımladı. Karaoğlu, Atatürk'ün sözlerinin bağlamından koparılarak çarpıtıldığını belirterek, bu ithamları “Atatürk’e dinsizlik ithamı, cehaletin ve nankörlüğün eseridir” dedi.
Başkan Karaoğlu açıklamasında şu ifadelere yer verdi, "Son günlerde sosyal medyada dolaşan ve Atatürk’ün ‘Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir milletti…’ sözünü çarpıtarak paylaşan bazı çevreler, Cumhuriyetimizin kurucusuna ‘dinsiz’ yakıştırması yapacak kadar seviyesiz ve bilinçsiz bir noktaya gelmiştir. Bu cümleyi bağlamından koparanlar, hem tarih bilmezliklerinin hem de kötü niyetlerinin esiri olmuşlardır.
Mustafa Kemal Atatürk, bu sözleri milletimizin İslam’ı kabul ettikten sonra öz benliğini, dilini ve milli kültürünü kaybetme tehlikesine karşı söylemiştir. Buradaki vurgu din düşmanlığına değil, yabancı kültürlere körü körüne teslimiyetin tehlikesine yöneliktir.
O, İslam’a değil; İslam adına Araplaşmayı dayatan zihniyete karşıdır.
Atatürk’ün aynı konuşmalarında yer alan şu satırlar her şeyi açıklamaktadır:
‘Bizim dinimiz akla en uygun, en tabiî dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur.’
‘İslam dini öyle muazzam bir dindir ki, o asla taassubu, hurafeyi kabul etmez.’
Bu sözleri söyleyen birine ‘dinsiz’ demek, hem tarih bilmezlik hem de ahlaki bir çürümedir.
Fevzi Konaç gibi bazı şahısların Atatürk’ün sözlerini cımbızlayarak ‘bakın, dini aşağıladı’ şeklinde bir algı yaratması, açık bir manipülasyon ve FETÖ zihniyetinin klasik taktiğidir. Bu zihniyet, yıllarca din kisvesi altında Türk milletini bölmeye, Cumhuriyet’i karalamaya ve kendi menfaatlerini ‘iman’ diye pazarlamaya çalışmıştır. Bugün hâlâ aynı zihniyetin kalıntıları, Atatürk’e saldırarak var olmaya çalışıyor.
Oysa Atatürk’ün bütün mücadelesi, milletin dinini özgürce, akılla ve vicdanla yaşamasını sağlamak içindir. Halifeliği kaldırması dine değil, sömürüye karşı bir devrimdir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurması ise dine ve topluma olan saygısının en açık göstergesidir. Eğer Atatürk ‘dinsiz’ olsaydı, dine ilişkin bu kurumsal düzenlemeleri niçin yapsın?
Atatürk’e ‘dinsiz’ diyenlerin çoğu, onun hayatında her sabah güne başlarken ‘Bismillah’ diyen, Peygamberimize ‘büyük bir inkılapçı’ diyerek saygı gösteren bir insan olduğunu dahi bilmez. Çünkü onlar okumazlar, sadece duyarlar.
Bilgiyle değil, kinle hareket ederler.
Bugün Atatürk’e saldıranların asıl korkusu, onun temsil ettiği aydınlanma, bilim, özgür düşünce ve milli onurdur. Çünkü bu değerler; halkı körü körüne biat ettiren, aklı zincirleyen yapılar için en büyük tehdittir.
O yüzden tekrar altını çizelim:
Atatürk, dinin değil; hurafenin düşmanıydı.
Atatürk, İslam’a değil; aklı dışlayan yobazlığa karşıydı.
Atatürk, ‘Türk milleti büyük bir millettir’ derken; ne Arap’a ne Acem’e benzemeden, kendi kimliğimizle var olmamız gerektiğini öğütlüyordu.
Dini doğru anlama ve halk için yapılan devrimler
Atatürk’ün ruhbansızlığı savunması, din düşmanlığından değil; dinin istismarına karşı duruşundan kaynaklanır. İslam’da kilise tarzı bir ruhban sınıfı yoktur; Atatürk, halkın doğrudan Allah’a yönelmesini sağlamak istemiştir.
Ayrıca, Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’an-ı Kerim’in meal ve tefsirini yazdırması, Türk halkının dinini anlayabilmesi için atılmış bir adımdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurması da aynı amaç içindir.
Düşünülmeli: Eğer Atatürk ‘dinsiz’ olsaydı, niçin halkın Allah’ın kelamını anlamasını ister, niçin dine saygı gösterecek bir kurumu bizzat kurardı?
Bugün hâlâ geçerli olan ders şudur: Müslüman görünmek değil; ahlaklı, çalışkan, dürüst ve vicdanlı olmak esastır. Atatürk’ün hedefi de tam olarak budur."