Gülsoy'un Nasrettin Hoca fıkrası gibi 1 Mayıs anısı

Kayseri'nin tanınmış isimlerinden iş insanı Nevzat Gülsoy'un 1 Mayıs anısı Nasrettin Hoca fıkralarını aratmadı. Ayrıntılar Kayseri Olay haber bülteninde…

Youtube Kanalı
Youtube Kanalı
Abone Ol
Gülsoy'un Nasrettin Hoca fıkrası gibi 1 Mayıs anısı
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Türkiye’de aydınlar ve öğrencilerin işçi ve emekçilerin hakları için mücadele ederken, işçi ve emekçilerinin kendi mücadelelerine sahip çıkmaması hatta kendileri için mücadele edenlerle bir düzlemde buluşamamaları birçok entelektüel tartışmanın konusu oldu. 

Türkiye’de bir türlü sonuçlandırılamayan bu tartışmaya Kayseri’nin tanınmış iş insanlarından Gülsoy Döviz Bürosu’nun sahibi, Nevzat Gülsoy, katıldığı bir televizyon programında Nasrettin Hoca fıkralarını aratmayan bir anısı ile farklı bir boyut kazandırdı. Ankara’da 1980 öncesinde öğrenciyken yaşadığı anıyı paylaşan Gülsoy, haklarını savunduğu işçilerin kendisine neler yaptığını esprili bir dille anlattı. İşte Gülsoy’un güldürürken düşündüren, düşündürürken güldüren o anısı: 

“Şimdi 12 Eylül 1980 öncesi, Ankara'da sıkı yönetim var. Ama genel bir sıkıyönetim değil. Daha henüz 12 Eylül olmamış. Ben de Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde 3. Sınıfta okuyorum. Okuldan çıktım saat 3-4 gibi. Baktım karşıda bir tane sivil polis arabası var. Üç kişi beni yavaş yavaş takip ediyor. Ben bunların beni alacağını fark eder etmez Fakülteden çıkar çıkmaz koşmaya başladım.  Arka taraf eski Ankara Terminali var. Oraya varırsam kalabalıkta kendimi kaybettiririm. Ama bizim yanımızda Tandoğan'da da Makine Kimya Endüstrisi’nin inşaatı var inşaatı. Orada işçiler, emekçiler çimento taşıyorlar. Tuğla taşıyorlar. Benim kaçtığımı görünce polisler arabadan indi. Siyasi polis üç tane. Dur kaçma diyerek arkamdan bağırıyorlar. Ama ben çok hızlı koşuyorum. Polis dur kaçma yakalayın bunu deyince o işçiler, emekçiler, uğruna ölümlere gidip geldiğim halkın beni bir yakaladı ki, 8-10 tane işçi beni ortaya bir aldı. Yen mi yemen mi ağzım burnum dağıldı. Şimdi polisler beni kovalıyor. Ben polisten kaçıyorum. İşçiler beni yakaladı. Orada dövüyor.  Bekliyorum ki polis gelsin. Utanmasam, ‘İmdat polis’ diye bağıracağım.  İşçiler beni döverken o hızlı koşan polisler gitti, Emniyet Genel Müdürü'nün Mehteran takımında davut zil çalan iki giden bir gelen polis gibi, polisler geldi. Beni işçilerin, emekçilerin elinden aldı. Benim ağız, burun hoşaf.
Beni Renault taksiye bindirdiler. Gözümü bağladılar. Emniyetin bir birimine gittik. Birime varınca işte orada içeri girdik. Üst araması yapıldı. Kemerimi aldılar, ayakkabı bağımı aldılar. Üzerimden de aydınger kağıda basılmış, o zaman afişler aydınger kağıda basılırdı, 1 Mayıs’ın afişleri çıktı. Afişte, Zincirlerini kıran işçinin görseli ile üzeride de,‘Ezilen işçiler birleşin yaşasın 1 Mayıs’ yazıyordu.  Ben de bu bunu matbaaya afiş bastırmaya gönderiyorum ki Ankara'nın her tarafına bunu yapıştıracağız. Üstümden o afiş çıktı, afişin üstünde de, ağzımdan burnumdan gelen, kan lekeleri vardı. Burada da enflasyonda hakkını hukukunu savunduğumuz işçileri, emekçileri de almış olalım.’