Ekonomi alarm veriyor! Kayserili Profesörden dikkat çeken açıklamalar

Türkiye'de son yıllarda yükselen faiz oranları ve ekonomik belirsizlikler, sermaye sahiplerinin üretimden uzaklaşarak daha risksiz getiri alanlarına yöneltiyor. Bu çerçevede bir açıklama yapan Kayserili Profesör Derviş Boztosun, çarpıcı ifadeler kullandı. Detaylar Kayseri Olay'ın haberinde.

Ekonomi alarm veriyor! Kayserili Profesörden dikkat çeken açıklamalar

Türkiye’de sermaye sahiplerinin üretim yerine faize yönelmesi, ekonominin temel dengelerini sarstı. Kayserili Finans Profesörü Derviş Boztosun, konuya ilişkin bir değerlendirme yaparak, dikkat çeken ifadeler kullandı. 
Bir sermaye sahibinin ‘Üretimden kazandığımdan fazlasını faizden kazanıyorum.’ cümlesi ile açıklamasına başlayan Profesör Boztosun, bu cümlenin ekonomik manzaranın acı bir itirafı olduğunu söyledi. 

Boztosun, açıklamasında şu ifadelere yer verdi; “Üretimden kazandığımdan fazlasını faizden kazanıyorum.’ Bu cümle, günümüz ekonomik panoramasının acı bir itirafı gibi yankılanıyor. Kendisini sermaye sahibi olarak tanımlayan birinin dudaklarından dökülen bu sözler, aslında buzdağının sadece görünen kısmı. Zira bu ‘itiraf’, hem iktidarın ekonomik vizyonuna hem de bazı sermaye sahiplerinin ahlaki pusulasına dair derin soru işaretleri barındırıyor.

Elbette, sağlıklı bir ekonomide sermayenin de kendine bir getiri sağlaması doğaldır. Ancak bir sermaye sahibinin ana faaliyet alanı olan üretimden elde ettiği gelirin, neredeyse risksiz bir yatırım aracı olan faizden daha az olması, ekonomik dengelerin ciddi şekilde bozulduğunu gösteriyor. Bu durum, sadece bireysel bir tercihten öte, geniş çaplı bir sorunun tezahürüdür.

Burada sorgulamamız gereken ilk nokta, iktidarın ekonomik politikalarıdır. Bir iktidarın temel görevi, sürdürülebilir bir üretim ekosistemi yaratmaktır. Eğer bu ekosistem yeterince teşvik edilmiyor, yatırımcılar için cazip koşullar sunulmuyorsa, sermayenin daha kolay ve risksiz getiri arayışına girmesi kaçınılmaz olur. Özellikle 2018-2023 yılları arasında Türkiye ekonomisinin yaşadığı dalgalanmalar ve uygulanan politikalar, bazı kesimlerin üretim yerine finansal spekülasyonlara yönelmesine zemin hazırlamış olabilir mi?

Ancak suçu sadece iktidara yüklemek de doğru olmaz. Üretim ortamının oluştuğu bir dönemde bunu ‘kötüye kullanan’ sermaye sahiplerinin de sorumluluğu göz ardı edilemez. Kısa vadeli yüksek kazanç hırsıyla hareket edip, üretim yerine faiz ve benzeri finansal araçlara odaklanmak, uzun vadede ülke ekonomisine zarar verir. İstihdam yaratma, katma değer üretme gibi hayati fonksiyonları yerine getirmeyen bir sermaye anlayışı, sadece kendi çıkarlarını düşünen bir bencilliğin yansımasıdır.

Bu noktada, borsa ve finans sektörüne yönelik bazı eleştirilere de değinmek gerekiyor. Elbette, etkin işleyen bir finans sistemi, sermayenin doğru kanallara akmasını sağlayarak üretime destek olabilir. Ancak finansal araçların spekülatif amaçlarla ve üretimden uzaklaşarak kullanılması, ekonomide bir ‘kumarhane’ atmosferi yaratır. Borsa ve finansla uğraşan herkesi ‘sermaye düşmanı’ olarak yaftalamak akılcı olmasa da, finansal kazançların üretimden daha cazip hale gelmesi durumunda, ekonomik sistemin temel dinamiklerinin sarsılacağı açıktır.

Sonuç olarak, ‘üretimden kazandığımdan fazlasını faizden kazanıyorum’ itirafı, alarm zillerinin çalması gerektiği bir durumu işaret ediyor. Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve toplumsal refah için, üretim odaklı politikaların hayata geçirilmesi ve sermaye sahiplerinin etik sorumluluklarının bilincinde olması hayati önem taşıyor. Aksi takdirde, faizin gölgesinde kalan üretim, sadece bir nostalji olarak anılmaya devam edecektir.”