Birleşik Kamu-İş: Artık yeter, yaşayamıyoruz

Birleşik Kamu-İş, hükümetin ekonomi politikalarına karşı Türkiye genelinde iş bıraktı. Meydanlara inen kamu emekçileri yoksulluk sınırının üzerinde maaş, verginin %15'e sabitlenmesi ve adil bütçe talebiyle krizin faturasını ödemeyi reddederek hükümete 'insanca yaşam' çağrısında bulundu.

Youtube Kanalı
Youtube Kanalı
Abone Ol
Birleşik Kamu-İş: Artık yeter, yaşayamıyoruz

Türkiye’nin en büyük üçüncü kamu emekçileri konfederasyonu olan Birleşik Kamu-İş, hükümetin ekonomi politikalarını ve bütçe planlamasını protesto etmek amacıyla bugün ülke genelinde iş bıraktı. Meydanlara inen binlerce kamu çalışanı, "Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz" diyerek insanca yaşam ücreti talep etti.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, "insanca yaşam, adil ücret ve hakça paylaşım" talebiyle bugün üretimden gelen gücünü kullanarak iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. İşyerleri yerine meydanlarda toplanan kamu emekçileri, hazırlanan yeni bütçede emekçinin ve dar gelirlinin yok sayılmasına tepki gösterdi.

'Bütçede halk yok, sermaye var'

Konfederasyon tarafından yapılan açıklamada, mevcut ekonomik krizin ve yoksullaşmanın temelinde yanlış ekonomi politikalarının yattığı vurgulandı. Özelleştirmelerle kamu kaynaklarının yandaşlara aktarıldığı ve Türkiye’nin "üretmeden tüketen" bir ülke haline getirildiği ifade edildi. 

Hazırlanan son bütçeye yönelik sert eleştirilerin yer aldığı açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Bütçede hak yok, halk yok, işçi sınıfı yok, vicdan yok… Sermaye var, yandaşların çıkarları var. En zenginlerin vergileri sıfırlanırken, bütçenin yükü dolaylı vergilerle yoksulun ve emeklinin sırtına bindiriliyor."

Açlık ve yoksulluk sınırı verileri paylaşıldı

Birleşik Kamu-İş’in Ar-Ge birimi KAMU-AR’ın Kasım 2025 verilerine de değinilen açıklamada, Türkiye’deki ekonomik tablonun vahameti rakamlarla gözler önüne serildi. Verilere göre: Açlık sınırı 30 bin 327 TL, Yoksulluk Sınırı: 93 bin 697 TL

Kamu emekçilerinin büyük bir kısmının yoksulluk sınırının çok altında yaşadığı belirtilirken, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının gerçeklikten uzak olduğu savunuldu.

‘Sadece ayrıcalıklı zümreye değil, tüm emekçiye seyyanen zam’

Üst düzey kamu yöneticilerine yapılması planlanan ancak tepkiler üzerine geri çekilen seyyanen zam hatırlatılarak; iyileştirmenin sadece belirli bir kesime değil, tüm kamu çalışanlarına ve emeklilere yayılması gerektiği çağrısı yapıldı.

Emekçilerin talepleri net

Birleşik Kamu-İş, eylem kapsamında hükümete şu somut talepleri sıraladı: Maaşların yoksulluk sınırının üzerine çıkarılması, Seyyanen zammın tüm emekçi ve emeklilere verilmesi, Yan ödemelerin emekli aylıklarına yansıtılması, Gelir vergisinin %15’e sabitlenmesi, Enflasyon farkının aylık olarak ödenmesi, Yılda 4 ikramiye ve kira yardımı desteği.

Birleşik Kamu-İş: Artık yeter, yaşayamıyoruz

'Bu bir uyarıdır'

Konfederasyon yetkilileri, 19 Aralık iş bırakma eyleminin bir uyarı niteliği taşıdığını belirterek, "Gasp edilen haklarımız teslim edilmedikçe, üretimden gelen gücümüzü kullanmaya ve demokratik mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız" mesajını verdi.

Birleşik Kamu-İş tarafından Cumhuriyet Meydanı'ndan yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: "Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na bağlı sendikalar olarak; Hükümetin emekçiyi yoksullaştıran, sermayeyi koruyan ekonomi politikalarına karşı insanca yaşam, adil ücret ve hakça paylaşım talebiyle 19 Aralık’ta üretimden gelen gücümüzü kullanıyor, iş bırakıyoruz.

Bugün Türkiye’nin en büyük üçüncü kamu emekçileri konfederasyonu Birleşik Kamu-İş olarak işyerlerimizde değil meydanlardayız. Neden işyerlerimizde değil meydanlardayız? Adına Toplu Sözleşme dedikleri rezil tiyatroda emeğimizin hakkını gasp edenler, şimdi biz emekçilerin durumunu gözetmeden bütçe yaptıkları için tükeniyoruz.

Nasıl bir yoksulluk sarmalına atıldığımızı, göz göre göre nasıl nefes alamaz hale getirildiğimizi doğruca anlatabilmek için yakın geçmişe bir bakalım:

Halk olarak içine düştüğümüz ağır ekonomik krizin temelleri mevcut iktidar tarafından atıldı. Özelleştirme eliyle Cumhuriyet yadigarı olan fabrikalar, sadece arsalarının bedeli kadar düşük fiyatlara yandaşlara peşkeş çekildi. Ülkemiz üretmeden tüketen bir ülke haline getirildi. “Dolarla mı maaş alıyorsunuz, size ne dolardan” denirken ülkede toplu iğne almak için bile dolar kuru takip edilir hale geldi. Üstüne bir de “faiz sebep, enflasyon sonuç” gibi, kabul gören tüm ekonomi doktrinleriyle çelişen bir zihniyette yıllardır sürdürülen ısrar, ülkede yoksulun daha yoksul zenginin daha zengin olduğu, ekonominin orta direği denen orta sınıfın yok olduğu bu karanlık ekonomik iklimi getirdi.

Ülkede asgari ücret genel ücret haline getirildi, asgari ücret ve onun sadece biraz üstü maaş alanlar kayıtlı istihdamın yüzde 70’ine ulaştı. Yani ülkenin çalışan, üreten yurttaşları, en çok vergiyi verip asgari, yani en az ücreti alır hale geldi.

Bu yıl üçüncü büyük kamu emekçileri konfederasyonu olarak bizim de bulunduğumuz Toplu Sözleşme masasında ortadaki ağır tabloyla zerre uyuşmayan, adeta hakaret niteliğindeki zam tekliflerini ifşa etmiştik. Diğer konfederasyonlara “yapısı belli ve hükümetin noteri gibi çalışan hakem heyetine gidip bu hakaret zamlarını meşrulaştırmayın” demiştik. Sonuçta ne yazık ki dediğimiz gibi oldu. Herkesin durduğu yeri de, hakem heyetinin adına “zam” dediği o utanç rakamlarını da tarih yazdı. Eylemler yaptık, masadaki her rezilliği ifşa ettik. O masada verilmeyen ancak ufak kanun değişiklikleriyle kamu emekçisine sağlanabilecek birçok hak için raporlar hazırladık, Meclis’te grubu bulunan tüm siyasi partilere bu çalışmalarımızı sunup “Sadece basit kanun değişiklikleriyle kamu emekçisinin içine düştüğü bu darboğazı biraz olsun rahatlatabilirsiniz” dedik.

Düzenli olarak, TÜİK’in hayal aleminden bildirdiği rakamların aksine çalışmalar yaparak açlık ve yoksulluk sınırının ulaştığı boyutu ortaya koyduk. Bu gerçekleri yetkililere duyurmaya çalıştık.

Bakın Konfederasyonumuzun Ar-Ge birimi KAMU-AR’agöre Kasım 2025 itibarıyla açlık sınırı 30 bin 327 lira, yoksulluk sınırı ise 93 bin 697 lira düzeyinde. Bu ne demek? Bu kamu emekçilerinin ezici bir çoğunluğunun yoksulluk sınırının çok çok altında yaşadığı ve alım gücünün günden güne erimesi nedeniyle açlık sınırına her gün biraz daha yaklaştığı görülüyor demek. Bu gelen daha da rezil ve sefil günlerin ayak sesleri demek. Birileri kendi yarattığı krizin faturasını utanmadan emekçilere ödetmeye çalışıyor demek.

Toplu sözleşme masasında memurun haline kulak vermediler, asgari ücretin belirleneceği masada işçi bile yok, şimdi de halktan alınan vergilerle oluşan bütçeyi, biz emekçileri, halkı görmezden gelerek şekillendiriyorlar. Bu pişkinliğe artık yeter diyoruz!

Bakın üst düzey kamu yöneticilerine vicdanlara sığmayan bir seyyanen zam önerdiler.Ağır tepki verdik, her yerde bunun nasıl bir rezillik ve adaletsizlik olduğunu anlattık. Bir iyileştirme yapılacaksa bunun tüm kamu emekçilerini kapsaması gerektiğini, aksi bir durumun kamu çalışma yaşamındaki gelir adaletsizliğini daha da büyüteceğini, bunu asla kabul etmeyeceğimizi söyledik. Sonrasına hemen geri adım attılar. Oysa söz konusu iyileştirmeyi tüm kamu emekçilerine yaymak, bir kez olsun emekten yana tavır göstermek de mümkündü.

Şimdi bütçe hazırlanırken de aynı emek düşmanlığını görüyoruz. 

Bütçede hak yok, halk yok, işçi sınıfı yok, matematik yok, vicdan yok… Sermaye var, yandaşların çıkarları var, zenginin ağzına çalınan parmak parmak ballar var.

Bütçenin yükü dolaylı vergilerle zaten yoksulluktan beli bükülmüş emekçi ve açlık sınırının bile altına atılmış emeklilerin sırtına bindirilirken kamu kaynakları sermaye gruplarına aktarılıyor. Sosyal devlet ilkesi görmezden gelinerek hazırlanan bütçede, halkın refahını gözeten en ufak bir hamle yok.

En zenginlerin sırtı kamu teşvikleri ve vergi sıfırlamalarıyla sıvazlanırken, bu bütçeye göre halk yine en çok vergiyi ödeyip yine en az hizmeti alacak.

Oysa halkın vergileri şirketlerin kâr hanesine değil, yurttaşların ihtiyaçlarına ayrılmalıdır.
Bütçe, halkın ortak kaynağıdır. Bu kaynaktan en büyük pay emekçiler, emekliler, gençler ve engelliler başta olmak üzere yoksul halkımızın tamamına ayrılmalıdır. Bütçe, ekonomi gemisinin rotasıdır; rotası adil ve bilimsel şekilde belirlenmeyen bu geminin daha da derin ekonomik krizlerin kıyısına vuracağı ne yazık ki gün gibi ortadadır.

  • Biz emekçiler olarak bu olmasın diyoruz!
  • Artık yeter, yaşayamıyoruz diyoruz!
  • Sorumlusu olmadığımız bu krizin faturasını ödemeyi reddediyoruz! İnsanca çalışma şartları ve insanlık onuruna yaraşır ücretler istiyoruz ve alacağız!
  • Yoksulluk sınırının üstünde maaş istiyoruz!
  • Sadece ayrıcalıklı bir zümre için zikredilip sonra geri çekilen seyyanen zammın emekçi ve emeklilerin tamamına verilmesini istiyoruz!
  • Yan ödemelerin tamamının emekli aylıklarına yansıtılmasını istiyoruz!
  • Gelir vergisinin %15’e sabitlenmesini istiyoruz!
  • Enflasyon farkının aylık olarak ödenmesini istiyoruz!
  • Yılda 4 ikramiye istiyoruz!
  • Kira yardımı istiyoruz!

Kamu emekçisinin umudu olan Birleşik Kamu-İş olarak altını çiziyoruz: Bu iş bırakma eylemimiz bir uyarıdır. Kamu emekçisi, gasp edilen hakları teslim edilmedikçe üretimden gelen gücünü kullanmayı da demokratik hakları çerçevesinde mücadele etmeyi de sürdürecektir.

Nasıl belirlendiği belli olmayan gerçek dışı enflasyon rakamlarını, ekonomik krizin faturasının önümüze koyulmasını, milli gelirden almamız gereken payın gasp edilmesini kabul etmiyoruz!"