Arıkan: Komisyon mu İmralı'ya gitsin? İmralı mı Komisyon'a gelsin?

Yeni Yol Grubu'nun haftalık olağan toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, 'İmralı'ya gidilsin mi gidilmesin mi' tartışmalarına değinerek, 'Komisyon mu İmralı'ya gitsin? İmralı mı Komisyon'a gelsin?' bütün bu tartışmalar oyalamacadır. Toplumsal bir barış için tek bir adım değil, gerekli tüm adımlar hak ve adalet ekseninde atılmalıdır ve bir an evvel atılmalıdır.' Dedi. Ayrıntılar Kayseri Olay haber bülteninde…

Arıkan: Komisyon mu İmralı'ya gitsin? İmralı mı Komisyon'a gelsin?
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Saadet Partisi Genel Başkanı Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, Yeni Yol Grubu’nun TBMM’deki haftalık olağan grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasında son olarak Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Hiç kimse bu ziyarete yanaşmazsa alırım yanıma üç arkadaşımı, kendi imkânlarımızla İmralı’ya gitmekten gocunmam”  sözleriyle yeniden alevlenen “İmralı’ya gidilsin mi gidilmesin mi” tartışmalarına değinen Arıkan, “Gündemin önemli başlıklarından birisi, İmralı tartışmaları. Bugün; İktidarın tek gündemi İmralı; Ana muhalefetin tek gündemi Silivri. Türkiye’nin sorunları da, umutları da İmralı’dan da Silivri’den de büyüktür! Kimin gideceği, kimin geleceği; kimlerle gidip, kimlerle döneceği; neyle gidip, neyle geleceği; hangi yolu kullanacağı gündemi meşgul etme çabasıdır. Meseleyi kişilere indirgemek, sulandırmak, magazinleştirmek, gündem saptırmaktan başka bir şey değildir.
Buradan en başta iktidara, tüm ortaklarına İmralı’ya gidip gelen heyetlere ve Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna sesleniyoruz: Toplumun farklı kesimlerinin kaygılarını ve endişelerini gidermek, beklentilerini ve umutlarını karşılamak için mücadele etmek; topyekun bir helalleşme ve kucaklaşma gerektirirken sürecin bir örgütün silah bırakmasına ve kendini feshetmesine indirgenmesini yanlış bulmak; İşi yokuşa sürmek değildir! Tam aksine; sürece olan toplumsal desteği artırma çabasıdır! 
‘Komisyon mu İmralı’ya gitsin? İmralı mı Komisyon’a gelsin?’ bütün bu tartışmalar oyalamacadır. Toplumsal bir barış için tek bir adım değil, gerekli tüm adımlar hak ve adalet ekseninde atılmalıdır ve bir an evvel atılmalıdır. Hak ve özgürlükler üzerindeki tüm kısıtlamalar bir an evvel kaldırılmalıdır. İlk olarak; Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcı kararlarına uyulmalıdır. Tekrar söylüyorum; Terörsüz Türkiye’yi kurmak için elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymaya hazırız. Ama ‘Hukuksuz Türkiye’yi ortadan kaldırmak; gücün değil, hukukun egemen olduğu bir Türkiye’yi kurmak için de aynı kararlılığı ortaya koymalıyız.” dedi. 

Gidilmesi gereken çok kesim var

Açıklamasının devamında Türkiye’nin İmralı’ya gidilip gidilmemesi dışında da çözüm bekleyen sorunları olduğuna dikkat çeken Arıkan, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “İmralı’ya gitmeyi, İmralı’yla görüşmeyi bu kadar önemseyenler için söylüyorum: Türkiye’de gidilmesi gereken, görüşülmesi gereken, olması gerektiği yerde olmayan o kadar çok kesim var ki; Mesela; sadece bir tweet attığı için tutuklanan gazeteciler, artık gazetelerine gitmelidir. Suçsuz yere cezaevinde tutulan harp okulu öğrencileri artık evlerine gitmelidir. Barış Akademisyenleri, yeniden kürsülerine gitmelidir. KHK zulmüyle işinden uzaklaştırılanlar, yeniden işlerine gitmelidir. Sendikal hakkını kullandığı için cezalandırılan işçiler, fabrikalarına gitmelidir. Toplumsal barış ve huzurun, toplumun tüm kesimlerinin, ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal açıdan kendilerini iyi hissetmesi ile mümkün olacağı unutulmamalıdır. Şunu çok net bir şekilde söylemek zorundayız: hukuksuz bir Türkiye ile Terörsüz bir Türkiye’yi inşa edemezsiniz. Hukuksuz bir Türkiye ile Yaşanabilir bir Türkiye inşa edemezsiniz.”

Adaletin nurunu söndüren, narında yanacaktır!

Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasına tepki gösteren Arıkan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’nın konuşmasını hatırlatarak, “Şu an içerisinde bulunduğumuz Meclis’i de ilgilendiren bir örnek vereceğim: 11 Kasım’da Resmi Gazetede, bir Anayasa Mahkemesi Kararı yayımlandı. Bu karar; Türkiye’de ‘yasama çoğunluğunun’ hukuki denetimden ‘muaf’ hale gelmesinin önünü açıyor. Böylece; meclis çoğunluğunun keyfiliğini frenleyen az sayıdaki güvence mekanizmasından biri daha ortadan kalkmış oldu. AK Parti Grubu şunu diyor: ‘Biz sayıca çoğunluğuz, istediğimizi yaparız, Bu durum Anayasa mahkemesini ilgilendirmez’ diyor. Bizim ‘Hukuksuz Türkiye’den kastımız tam olarak budur! Geçen hafta; Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’nın yaptığı bir konuşmada hakimliğin, bir tarafı ‘nur’ yani cennet, bir tarafı ‘nar’ yani cehennem arasında bir meslek olduğunu söylerken döktüğü gözyaşlarını izledik. Çok doğru! Adaletin nurunu söndüren, narında yanacaktır. Bir insanın, yaptığı meslekten ötürü taşıdığı hassasiyet elbette takdire şayandır. Ancak, şu an bu ülkenin en büyük ihtiyacı; toplumun önünde gözyaşları döken, çaresiz bir mahkeme başkanı değil, hukuksuzluğa karşı dimdik duran yargı mensuplarıdır. Bu ülkede; -hala- Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kararları tanınmıyor. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Can Atalay hakkında verilen bağlayıcı kararların uygulanmaması ‘Hukuksuz Türkiye’ sürecinin devam etmekte olduğunu gösteriyor. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen şehir plancısı Tayfun Kahraman’ın tahliye edilmemesi ‘Hukuksuz Türkiye’ sürecinin devam etmekte olduğunu gösteriyor.”