TÜM YAZILARI SON GÜNCELLEME: 12 Ekim 2013 13:21
ADALET, DÜŞMANA BİLE!
“Bir insanın kalbine Allah korkusu yerleşince onun yaratıklarına karşı daima insaflı davranır.” mealinde bir hadisi şerif vardır.
Biz Allah korkusu denince yaptığımız her şeyden dolayı hesaba çekileceğimizi anlarız. Yoksa geçmişte ve günümüzde bazı din tüccarlarının yüce yaradanı sevdirmek yerine korkutucu olarak ondan uzaklaştırmalarını kastetmiyoruz.
“Rahmetim gazabımı aştı” buyuran yüce Allah ile Onun yarattıkları arasına girip dünyalık peşinde koşanlar ile işimiz olmaz.
Evet, Allah korkusu, Ondan başka hiçbir varlığa hesap vermeyeceğimiz esasına dayanır.
Hazreti Ömer bazı valilere yazdığı emirnamelerde demiş ki:
“Ben sana insanlar arasında bir iş yapacağın zaman Allah korkusunu tavsiye ederim. Allah'ın emirleri için insanlardan korkmaktan sakındırırım.”
İslam her işimizde adaleti emreder.
Varlıklıya, makam sahibine, devlet adamlarına, güçlüye karşı diğer insanları yok saymak bizim inanç ve kültür hayatımızda yoktur.
“Kızım Fatma dahi suç işlemiş olsa ona ceza vermekten çekinmezdim” sözü bu adalet duygusunda gelmektedir. Helak olan eski kavimlerin başına gelen bela, zayıflar ve güçsüzler suç işlediğinde cezalandırmaktan; eşraf ve zengin diye bilinenlerin kabahatlerini görmezden gelmektendir.
Belki bunun için “devletler küfürle yönetilebilir ama zulümle yönetilemez” denilmiştir.
Allahımız bize eşit davranmak, insanların hakkını teslim etmek gibi anlamları bulunan adaletli olmayı emretmiştir.
Hutbelerde okunan bir ayette mealen ne buyrulmaktadır:
“Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Kötülüklerden, yasakladığı fenalıklardan, zulümden ve böbürlenerek baskı yapmaktan men eder.” (Nahl-10)
Hasbelkader insanların başına idareci olarak gelen kişilerin çok hassas olması gerekmektedir. Yapacakları her işte Allah korkusundan beslenirlerse adaletten de ayrılmamış olurlar. Adaletten ayrılmak kendilerini acı bir azaba uğratacaktır. Bununla ilgili pek çok ayet ve hadis vardır. Nitekim bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
“On kişiye reis olan bir adam hesap gününde elleri boynuna bağlı şekilde zillet içinde gelir. İyi ve güzel işleri varsa azaptan kurtulur. Eğer zalim ve bozguncu ise hüsranla mahvolur gider.”
“İyi ve güzel işler”, insanlar arasında adaletle muamele etmesi demektir.
İdareci ve halkı ikaz eden başka bir hadiste de şöyle buyrulmuştur:
“İdarecilerinizin hayırlısı sizin ona sevgi gösterdiğiniz onun da size sevgi gösterenidir. İdarecilerinizin fenası sizin ona nefret ettiğiniz, onun da size nefret edendir.”
İnsanlar kendilerini yönetmek üzere iş başına gelen insanlara lanet ediyorsa iş çok vahimdir. Aynı şekilde yöneticilerin halka lanet etmesi de kötüdür. Bu, iki tarafın hoşnut olmadığını gösterir ki toplumun huzursuz olduğunun işaretidir.
Hükümdarlardan biri bir bilgeye, “adalet mi iyidir yiğitlik mi?” diye sorunca şu cevabı alır:
“Hükümdar adil olunca yiğitliğe gerek yoktur!”
İdareciler adil olunca halk isyan etmez. Toplum düzeni huzurla yürütülür. Aksi olunca hoşnutsuzluk büyür ve anarşi çıkar. Bu da büyük küçük herkesi felakete götürür.
Bu husus en küçük yönetim biriminden devlet mekanizmasına kadar her yer için geçerlidir.
Bazı sahabeler Peygamberimize Fars (iran) Kisraları (padişahları) hakkında hoş olmayan sözler sarf eder. Her halde onların kafir oluşlarını dikkate alıp uygun olmayan ifadelerde bulunurlar. Bunun üzerine peygamber efendimiz:
“Onlar için kötü söz kullanmayınız. Onlar beldelerini onarıp halklarını adaletle hoşnut ettiler. İnsaf ve adalet sahibi memleketlere dil uzatmaktan sizi men ederim!” der.
“Peygamberden fazla peygamber (!)” olanlar ümit ederiz ki bu hadisi şeriften bir hisse alırlar.
Devlet adamlarının adaletli muamele etmesi hususunda bize çarpıcı gelen iki örnek vermek istiyoruz. Biri hazreti Ömer'den diğeri Harun Reşit'ten:
Ayrıntısını bilmediğim bir olayda halife Ömer'in kardeşi bir adam tarafından öldürülür. Adam, Ömer'in kendisini sevip sevmediğini sormuş olmalı ki, hazreti Ömer; “ Sen, kardeşimin katilisin. Toprak kanı sevmedikçe benim seni sevmemin imkanı yoktur.” der.
Adam, “Haklısın, hiç kimse kardeşinin katilini sevmez. Fakat bana şunu söyle, beni sevmemiş olman şahsi hukukumu elimden almaya, insan olarak hürriyetimi kullanmama engel midir?” diye sorunca devlet başkanı sıfatıyla “Hayır, asla engel değildir!” karşılığını verir Hazreti Ömer. Bunun üzerine adam der ki:
“Öyleyse endişe etmiyorum. Beni ister sev, ister sevme. Benim korkum haklarımı çiğnemendi. Madem ki adil olacaksın, beni sevip sevmemenin nazarımda hiçbir kıymeti yoktur!”
Diğer örnek de Harun Reşit'ten.
Rivayete göre Harun Reşit, devrin büyük şairlerinden birini hapsettirmiş. Şair, hapishane duvarına birkaç beyit yazmış. “Ey Reşit, madem ki zülüm uğursuz, zalim adam da kötüdür. Kıyamet günü hasımlar toplanıp haklarını istedikleri zaman biz de seninle orada bir araya geleceğiz. İşte orada, tek güç sahibi Allahın huzurunda hangimizin zalim olduğunu öğrenirsin.” diyormuş şiirinde.
Durumun anlatıldığı devlet başkanı Harun Reşit, ağlamış, şairi hapisten çıkartmış ve hakkını helal etmesini istemiş.
Bugün bir köy-mahalle muhtarından okul müdürüne; kaymakamdan cumhurbaşkanına; idareci, yönetici, amir kimliği olan herkese her işini adaletle ve kanun çizgisinde yapmak zaruretini unutturmamak gerekiyor.
Unuturlarsa ne olur?
Allahtan korkmadıkları anlaşılır!
Yöneticilerin Allahtan korkmadığını gören halk ne hisseder?
Huzursuzluk!
Halkın huzursuzluğu neyi doğurur?
Kavga!
Halk ile idarecilerin kavgasının neticesi nedir?
Devletin yıkımı!
Adaletsizlik anlamı taşıyan zulme sığınan yöneticilerde Allah korkusu yoksa, halkın yapacağı bir şey vardır:
Allaha sığınmak!