17 Aralık depreminin ardından artçı sarsıntılar devam ediyor.
Artçı sarsıntılarla birlikte de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sıkça kullandığı “şecaat arz ederken sirkatini söylemek” sözü hayat buluyor.
Bu sözün Türkçe karşılığını “marifetini söylerken, hırsızlığını anlatmak” şeklinde ortaya koyduktan sonra gelelim meselemize…
Soruşturmayı başarısızlığa uğratmak için elinden gelen tüm gayreti, hukuk tanımaksızın ortaya koyan AK Partililer, hiç inandırıcı olmasalar da dilleriyle dişleri arasında, yolsuzluğu yapan kim olursa hesap soracaklarını söyleyip, sonuna da bir ama ekliyorlar.
Mesela hemşehrimiz AK Parti Milletvekili Burhan Kuzu, operasyonların arıdan, sosyal medyada tepkisini şöyle gösteriyor:
“Adama sorarlar on bir yıldır neredeydiniz? 11 yıldır AK Parti iktidarda bu yolsuzluklar son aylarda mı oldu? Kullanmak şimdi mi işinize geldi?'”
Bu cümleyi okurken, “şecaat arz ederken sirkatini söylemek” sözü sizce hayat bulmuyor mu?
Şimdi de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı, milletvekili Yalçın Akdoğan’a kulak verelim.
Akdoğan Star Gazetesi’nin dünkü sayısında Başbakan Erdoğan’ı tarif ederken şu cümleleri kuruyor:
“Muhafazakar kitleyi hasım gibi gören kirli odaklarla, şer gruplarla, laikçi partilerle işbirliği yaparak yol yürünemeyeceğini çok iyi bilir.
Gayri milli ve gayri dini güç merkezlerinin ekmeğine yağ sürenlerin bu ülkeye fayda sağlayamayacağını çok iyi bilir.
Kendi ülkesinin ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir…”
Dikkatini çeken bir husus oldu mu?
Laf kalabalığını bir kenara bırakırsak, Başbakan’ın başdanışmanı, AK Parti’nin milletvekili Akdoğan, Başbakanın ‘Ben bu davanın savcısıyım’ dediği davaların kumpas olduğunu ileri sürüyor.
Akdoğan’ın sözlerini hatırlayalım:
“Kendi ülkesinin ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir…”
Kim bilir?
Başbakan bilir…
Neyi çok iyi bilir?
Kendi ülkesinin ordusuna kumpas kuranların bu ülkenin hayrına iş yapmayacağını iş yapmayacağını…
Peki iyi bilir de ne yapar?
Akdoğan’ın iddiasını ve Başbakan Erdoğan’ın sözlerini yan yana getirip, şöyle bir çıkarıma ulaşmak mümkün müdür:
Orduya kumpas kurmak bu ülkenin menfaatine değildir, başbakan bunu çok iyi bilir ama Başbakan bu kumpasın savcısıdır…
Akdoğan yazısının devamında ne diyor biliyor musunuz?
Akdoğan yazısının devamında AK Parti’nin eski Kayseri il başkanı Mahmut Cabat’ı istifasının ardından yaptığı açıklamaya atıfta bulunurcasına, “Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı bir anlayışlar ürettiğini çok iyi bilir”
Kim bilir?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bilir?
Neyi çok iyi bilir?
Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı bir anlayış ürettiğini…
Peki Başbakan bu hastalıklı anlayış üretenler karşısında ne yapar?
Ne yapacak, onların ürettiği hastalıklı anlayışın savcısı olur.
Bu arada, oğlu yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanan İçişleri Bakanı Muammer Güler ne diyor?
Bakan Güler, dinleme kayıtlarına ekleme yapıldığını ileri sürüyor.
Balyoz davasında, Oda TV davasında, Ergenekon davasında sanıkların “Sahte deliller üretiliyor” diye feryat ettiklerini hatırlayacaksınız.
İşte tüm bunların ışığında aralarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin emekli yada muvazzaf subaylarının, gazetecilerin, bilim adamlarının bir kumpas sonucunda içeride olduğunu söylersek, yanlış yapmış olur muyuz?
Eğer bu olayda bir yanlış varsa bu yanlışı Başbakan’ın başdanışmanı yapıyor, ben değil.
Olayın kumpas olduğunu ben değil, o söylüyor.
Şimdi gelelim sonuca:
İddialar doğruysa da yanlışsa da ortada tek bir gerçek var:
O gerçek, AK Parti iddialar doğruysa da, yanlışsa da ülkeyi yönetememiş.
Ya hırsızlığın içinde yer almış yada kumpaslara ortak olmuş.
Bence ikisi birden…